.jpg)
Ilık sular süzülürken bedenimden
gözümden süzülenlerle daha
çok ıslandı tenim...Sendin
gözlerimden akan...İçim katılmıştı ağlamaktan...Yitirmenin ve yitirilmenin
ne olduğunu öğrenmiştim eş zamanlı...
Suyun beni o her zaman rahatlatan
dost sesi, teskin edici teması da
yetmedi gecemin karanlığına
bir ayışığı katmaya...
Gitmiştin, kendini
alıp yanına...
Güneşin altın tepsi silueti çok kez
düştü denizin mavi dalgalarına
gidişinden sonra...Yakamozlar
kucakladı sahil boyunda denize
değen ayaklarımı defalarca...Azalır mı
diye bekledim yüreğimde gidişinin
sızısı...Katmerlendi aşkım günden
güne...Mayalandı sensizlik, sensiz
gecelerde...Aşkının haykıran
çığlıkları hiç eksilmedi hayatımdan...
Bedeninin olmadığı günlerde kelimelerin
yetişti beni ümide döndürmeye...
"İçimdesin"
diyen bir adamın sesi yankılandı
hep başka seslerin içinde...Biliyorum
aşkım içindeyim çünkü beni de
götürdün yanında...Sensiz hudutlarda
yaşayan bir kadın tanıyorum
ama içi senle dopdolu...Ve bir adam
tanıyorum kadının olmadığı bir
mekana teslim olan...Ama yalnız değil
adam. Kadını da götürdü yüreğinde...
Aşkın adı, aşkın tadı hiç
eksilmedi uzayan
kısalan ama hep varolan günlerin ve
gecelerin akıp giden ritminde...
Tek bir ruh ikiye bölündü iki ayrı
bedende...Sen ve ben...İçiçe,
çözülmemecesine...
Seni Seviyorum, Senin
beni sevdiğin gibi hem de...
alıntı

İki yıldır evliydiler...
Çocuk edebiyata ve
şiirlere ilgi duyuyor ve yazıyordu.
Yazılarını internet
sitelerine gönderiyor,
şiirlerini dergilere postalıyordu.
Fakat kimse dönüp bakmıyor,
okuyan ve beğenen çıkmıyordu.
İyi bir fotoğrafçıydı.Ama
edebiyat ve şiir merakı
yüzünden fotoğrafçılığı
bir kenara bırakmıştı.
Kendi düğünlerinindeki
fotoğrafların büyük bir
çogunlugunu da o çekmişti.
Karısını çok seviyordu.
Karısı da onu seviyordu.
Kızın biraz sabırsız bir
karakteri vardı, zaman
zaman kızıp bağırır,küserdi.
Erkek daha sabırlıydı,her
zaman karısını hoşgörür,
affedici olmaya çalışırdı.
Erkeğin başı edebiyat ve
şiirle hoş olduğu için, evin
geçimini karısı sağlıyordu
şimdilik. Çok satan bir yazar
oluncaya kadar...
Kızın naz günüydü bugün.
Yine kocasından sevmediği
birşeyi yapmasını istiyordu.
Kız: " arkadaşımın düğün
fotoğraflarını neden sen
çekmiyorsun? Üstelik
karşılığını fazlasıyla
ödeyeceğini söyledi "
Erkek: " bugün vaktim yok "
Kız: " Öffff yine mi? " şu
roman yazma işini biraz
kenara bıraksan, pekala
vaktin olacak."
Erkek: " Birgün herkes benim
yazdıklarımın kıymetini anlayacak. "
Kız: " Ben anlamam.
Arkadaşımın düğün fotoğraflarını
çekeceksin. "
Erkek: " Hayır! "
Kız: " Ne olur sadece bir kez? "
Erkek: " Hayır dedim! "
Diayalog burda koptu.
Kız son uyarısını yaptı: "
Ya 3 gün içinde bunu
kabul edersin ya da..."
İlk günün sonunda,kocasına
mutfağı, banyoyu, bilgisayarı,
buzdolabını, televizyonu
ve müzik setini yasakladı.
Yasaklardan yatagı hariç
tuttu, sadece herşeye
rağmen sevdiğini
göstermek için.
Erkek aldırış etmedi.
Derken 2.gün başka yasaklar
ve bunu 3.deki başka
yasaklar takip etti...
Ve 3.gece...Yine aynı yatağı
paylaşıyorlardı. Ancak
sırtları birbirine dönüktü.
Erkek: " Konuşmamız lazım "
Kız: "fotoğraf çekimi
dışında konuşacak
bişeyimiz yok!"
Erkek: "Çok önemli bir konu"
Kız: " Sessiz kaldı."
Erkek: "Ayrılalım mı? Ne dersin?"
Kız kulaklarına inanamadı.
Erkek: "Bi kızla tanıştım."
Kız kızgınlığını ve
şaşkınlığını saklayamadı.
Gözleri çoktan nemlenmiş,
ve yüzünde göstermemeye
çalıştığı iki damla gözyaşı
aşağıya süzüldü.
Erkek pijamasının içinden
bir fotoğraf çıkardı.
Tam kalbinin üzerinde
saklıyordu.
Erkek: "Hoş bi kız!"
Kızın gözyaşları çoğaldı.
Erkek: "Anlaşabileceğim biri!
Beni çok seviyor ve
beni istemediğim şeyleri
yapmak için
zorlamıycağından
eminim. Ayrıca iyi bi yazar
olmam içinde bana destek
vericek"
Kızın kıskançlığı iyice arttı
çünkü bir zamanlar bütün
bu sözleri kendisi de vermişti...
Erkek: " Fotoğrafını çektim.
Sende bakmak
ister misin? "
Kız: "...."
Erkek fotoğrafı bakması için
kıza uzattı ama kız karşı
konulmaz bi öfkeyle
erkeğin elini itti.
Ve kız ağlamaya başladı.
Erkek fotoğrafı tekrar
koynuna koydu.
Erkek ışığı söndürdü ve
uyumaya başladı.
Kız ışığı yaktı ve oturdu.
Erkek uyuyordu ama
kızın uykusu kaçmıştı.
Bir zamanlar kendisi
de diğer kız gibi davranmıştı ona...
Ne çabuk unutulmuştu
iyilikleri, desteği, sevgisi...
Tekrar ağladı. Onu
uyandırmak istiyordu.
Aşklarının hatırasını yeniden
kalbine kazmak istiyordu.
Erkeğin pijamasının açık
yakasından fotoğrafın arka
yüzü görünüyordu.
Merak duygusu kıskançlığını
ve öfkesini yendi. Kaybedeceği
birşeysi yoktu nasılsa.
Elini uzatıp yavaşça aldı fotoğrafı.
Baktı.
Ağlamak istedi doyasıya...
Doyasıya gülmekte istedi.
Güzel çekilmiş bir fotoğraftı.
Kızda güzeldi.
Kendi fotoğrafıydı.
Bir ara kendisinden habersiz
çekmiş olmalıydı.
Eğildi kocasını yanağından öptü.
Erkek tebessüm etti.
Uyuyormuş gibi yapıyordu...
KARŞINIZDAKİNİN
SİZİ DEĞERLİ HİSSETTİREBİLMESİ
İÇİN ONA İZİN VERİN...
BUNDAN ÖTE BİR
MUTLULUK YOK
YAŞAMDA BUNA İNANIN..

ÖZLEDİM
MELEĞİM ÖZLEDİM
Yokluğun öyle çok şeyi
fark ettir diki bana meleğim,
meğer gözlerim kapalıymış
dünyaya..Pembe
rüyadan uyandım
artık.Yalan dünyada aşk
sandığımız şeyinde yalan
olabileceğini gördüm.En
acı ve en saf halimle.Ama
olsun yaşamak gerekiyor ki olgunlaşabileyim..Hamdım
piştim bu aşk sayesinde.Belki
de aşk değildi ve ne olduğunu
anlayamadım hiçbir zaman.
Karmakarışık bir rüya hatta
zamanla kabusa büründü
aşk sandığım duygularım..
Düşünmeden,
duyarsızca umursamadan
içimde kendime çektirdiğim
acıya da son vererek ve
ne olursa olsun yeniden
sevebilecek olmaktan
vazgeçmeyerek
yoluma devam ediyorum
şimdilerde.Yeri geldi
sana şikayet
ettim onu ama artık BİTTİ
.İnanmak yolun yarısıdır derler
doğruymuş iki aydır düşünüyor
ve karar vermeye çalışıyordum..
ve artık acıya son verdim,
kendime çektirdiğim zulmü
bitirdim Allah’ın izniyle.
Sana yazmak rahatlatıyor beni
belki saçma ama olsun.
Onunla ilgili son satırlarım
bunlar sana.
Fani dünyayı terk edeli tam dokuz
ay oldu geçen gün.
Anneciğinin gülüşü,duruşu,
bakışı
tıpkı sen..Ona sarılmak seni
hissetmek gibi adeta
meleğim.Metanetle
dayanmaya çalışıyorlar ve bizde
manevi desteğimizi üzerlerinden
eksik etmiyoruz,etmeyeceğiz
de..
Onların canının yandığı kadar,
binde bir yanmasa da yanıyor içim.
Sanki büyük bir boşluğun içinde
kaybolmuş gibiyim.Hiç
görmedim seni belki
ama sevmek
için görmek şart
değilmiş bunu öğrendim.
Seviyorum saf bir sevgiyle seni
ve ilk defa birisini özlüyorum+ bu
kadar.Rock müziğin kan ağlıyor
içi sanki..Sensiz rock dinlemek
daha bir acı benim için şimdi.
Ruhun üşümesin diye
gözlerimde biriken akmaya
hazır gözyaşlarımı içime akıtıyorum
sürmeli meleğim..Sırf ruhunun
huzuru için,senin için.İçimdeki
seni öyle güzel ve derin bir
yere sakladım ki..Şimdi sen
yoksun diyorum bazen
oysaki sen hep içimdeydin
bırakıp gitmedin ki beni.
Sabahları
resmine bakıp günaydın
meleğim diyorum,akşamları
tatlı rüyalar huzurlu uyu meleğim..
Vuslatın hiçbir zaman
gelemeyeceğini bile bile
birgün en azından rüyama
gelirsin diye beklemekteyim.
Dua zincirleri oluşturduk
senin için,
bıraktığın yerden devam
ediyoruz hayata sanki hiç
gitmemişsin gibi.
Bir ilki yaşadım
seninle.Bir ölüm bu kadar
derin etkilemedi daha önce
beni,oysa ölüm gerçeğini
bilen biriyim.İnsan
hazırlıklı
olamıyormuş sevdiği
birisini kaybetmeye.
Ölümde yaşam gibi gerçek..
Yaşamın içinde
keşke ölseydim dedirten
acılarda yaşayabiliyor
insan bazen.
Diyenlerden değilim çok şükür.
Keşke demeyi bırakalı çok oldu.
Ölüm karşısında göz yaşlı,
dil suskun,kalp yaralı ve ruh
boşluğa düşüyor sanki.
Duayla,inançla,bu gerçeği
zorda olsa kabullenmekle
ayakta durabiliyor insan.
Dimdik ayaktayım meleğim sabrediyorum,ağlamıyorum
sadece dua ediyorum ve
Yüce Yaradan ‘a
sığınıyorum..
Artık günleri saymıyorum,
ardından ağlamıyorum dayanıyorum,kabulleniyorum
sadece..ve bil ki en
çokta seni özlüyorum..Meleğim
yattığın yerde huzurlu uyu..
ÖZLEDİN Mİ BENİ??

“Özledin mi beni?” diyorsun.
Özlemek senin dilinde bir kelime,
şiirinde bir süs, duyguna bir takı!
Özlemek senin mutluluğun,
özlemek senin katığın. Özlemek
senin her soluk alışında oflayan
yaşlı kişilerin yaptığı gibi hep
ağzında sakız olup diline
yapışan bir alışırlık!
Gel sen bana sor!
Gün ola kızıyorum kendime:
“Neden merhaba dedim,
seni sevdim diye?
Hayatımda ne değişti ki?”
Gün ola gündüz rüyâsındayım;
bazen o mazgalda, bazen o
asansöre yakın olan dört
duvarlı serbestlik diyarında…
Silkinince rüyâ bitiyor…
Acı gerçek şu! Özlem denilen
ağın içine takılmış kalmışım.
İnan… Bir dünya var yaşadığım;
dış derisi özlemle yoğrulmuş,
ortasındaki kalın kemerin adı bile
ekvator değil özlem olmuş…
Ne güney kutbu, ne kuzey
kutbu var orada.
Sadece özlem kutupları.
İşte o dünyada iki gözüm;
sen dersen ay, dolunay oluyor…
Sen
dersen güneş çıkıyor.
İşte o dünyada
sen ne sorsan, ben hayır
diyemiyorum…
Sokakları sen planlamışsın,
caddeler, anayollar, otoyollar hep
senin hayâlinin hediyesi, verimi…
Irmaklar akıyorsa, nehirler denize
kavuşuyorsa; senin sözlerin, özgelerin, dizelemelerin.Ormanlar yeşermiş,
bulutlar mavi mavi kümeleşmişlerse,
parkta bir adam ıslık çalıyorsa,
hep senin marifetin bunlar…
Gittiğim yollar da senleşmiş inan.
Radyoma nasıl girdin sahiden?
Ne güzel de çalıyor yanık yanık!
Sağlı sollu çiçekler, lambalar hep yeşil…
Ne marifetlerin varmış meğer!
Benim anmadığım bu kelime,
benim dünyam işte.
İçinde günbegün
yaşıyorum.
Ozanım sen çizdin her köşeyi,
sen kurdun, sen kuşattın gökyüzünü,
uçaklar bile duruyor sen kal deyince,
rüzgâr esse biliyorum, senden
gelen emirle hayat veriyor çiçeklere…”
Gülü susuz, seni aşksız
bırakamam” diye çığrınıyor
Yaşar ÖZEL…
Ne kadar da güzel öğretmişsin
ona böyle dokunaklı
okumasını.
Ümit Yaşar “Senden geldim,
seninle gideceğim.”
diyordu da kıskanıyordum…
Şimdi dolu dolu yaşıyorum
onun hislerini,
bu senin kurduğun
özlem dünyasında…
Gel de kahrolma…
Bir kadeh şarabın tadı yok!
O eski mezeler, o güzelim
zevkli şarkılar,
büyülü akşamlar hep uzun
parmaklarının hüneri…
Beni yaşattığın
bu özlem adlı dünya senin eserin.
Sakın bana özlemden yakınmayasın,
senin mayan o!
Sabah gözümü açınca
günaydınım, çayıma zeytinim,
aç mideme
ekmeğim, sesimin dudaklarımın
mırıltısı… Sen bitmeyen özlem!

AŞK ÖZGÜRLÜK MÜ
TUTSAKLIK MI

aşkın kendisi özgürdür.
dilediğinin gönlüne girer ve
dilediği zaman çıkar. ancak
aşık olan ya da olunan, işte o
"aşk"a tutsaktır. son karar
her zaman "aşk"ındır.
gözler aşkı yaşamakta
özgürdür. aşkla parlamakla...
ama aşka bakabilme süreleri
"aşk"a tutsaktır. son söz yine
"aşk"ındır.
eller dokunmakta özgürdür.
okşamakta... avuçlarında
aşklarının elini, sımsıcak tutmakla.
ama o dokunuşlarda "aşk"ı
hissedebilmeleri yine "aşk"a
tutsaktır.
dudaklar sözlerinde özgürdür.
öpüşlerinde... "aşk"ın
ateşiyle yanamazlar özgürce ama,
çünkü "aşk"a tutsaklardır.
kalp, "aşk"la çarpmakta özgürdür.
solutmakla... yaşatmakla...
"aşk"ın kalbi onunla atmasa da
umursamaz. o çarpar "aşk"la.
"aşk"a tutsak değildir kalp.
engelletmez kendini. dilediğince
"aşıktır" dilediğince "aşktadır".
"aşk" uçup gitse de içinden,
ondan bağımsız yaşar yine de
"aşk"ını. bir kere "aşk"a
aşık olmuşsa
bir yürek, ne ferman dinler,
ne iflah olur... işte "aşk"a tutsak
olmayan tek o'dur. kalp "aşk"a
tutsak değildir. kalp "aşk"ta
özgürdür. kalbin tutsaklığı
"aşk"a değil, yalnızca
"zaman"adır.
aşk tutsaklık mı,
özgürlük mü?
aşk özgürdür.
tutsak olan "aşk" değil,
aşık olanlardır.
çünkü son söz
daima "aşk"ındır...
SEVGİYLE KAL...

Kendimle savaşım ve duygularımla
verdiğim o sayılı mücadele sanırım
bu gece sona erdi. Ve ben ilk defa
demir kapıların ardında gizli
güneşimin senin yüreğine doğmasına
izin verdim.
Hiç böyle olmamıştım
ben bilmem, belki de olmuştum...
Gökyüzünü izledim bütün gün.
Ve ağaçları ve kuşları ve seni...
Öyle huzur dolu ve
öyle mutluydum ki,
içimde taşıdığım ve ağır diye
nitelendirdiğim bu sonsuz
sevginin aslında beni yenileyen tek
duygu olduğunu fark ettim her
tebessümde. Çünkü, gözlerimde
senin derinliğin, ellerimde senin
sıcaklığın ve ruhumdaki varlığınla
beni sen, sadece
sen yaşatıyordun...
Ve artık ağır gelmiyordu
bu sevda bana.
Özümdeydi ve bir
parçamdı tıpkı
senin gibi...
Aşık olmaktan utanmadım
bu gece...
Eskiden hafif derdim
bu yüce duyguya,
sadece hafif...
Belki de gereksiz bulurdum,
bilmiyorum.
Kalpte derin, koparması
zor ve sürekli
içerilere işleyen korkunç
bir yara olduğunu
düşünürdüm aşkın.
Belki de doğru...Yaraydı. Ama
gelişimini izlediğin ve kendi
ellerinle
iyileştirdiğin bir yaraydı bu. Şimdi,
kalbimdeki yaranın acısı,
o yürek
yanması daha da büyüyor. Bu
çektiğim acı, sana olan sevgimi
yüceltiyor, sonsuzlaştırıyor
adeta...
Bilmezdim duyguların en
yücesini bu derde düşmeden
önce ve hissetmezdim
hiçbir insanı böyle yüreğimde
seni sevmeden önce...
Bu gece odamın duvarları yine
haykırdı bana, "A p t a l! Bunun adı
sevda" diye. Ve susturamadım
kalbimin çığlıklarını...
Derken göz yaşlarım ve hıçkırıklarım
bozdu gecenin bütün o güzelim
sessizliğini ve uyandırdı
beni tatlı rüyamdan.
Sen rüya idin, ben rüya idim ve
yaşam koskocaman bir rüya idi
yalnızca... Beni sana bağlayansa
gördüğüm rüyanın en büyülü,
en şehvetli anıydı sadece...
Biliyorum, sen hiç bana
dönmeyeceksin.
Belki, hiçbir
zaman cesaretimi toplayıp
konuşamayacağım seninle;
Ama senin o büyülü sevginle
yaşayacağım. Kim bilir...
Belki de bir gün, bir yerde
görüşmek ümidiyle...
Sonsuz Sevgiyle Kal...
Sevgiyi yüreğinden hiç ama
hiç eksik etme...
AŞK VE AŞIK
OLMA ÜZERİNE

Zamansızlığın içinden
çıkıp gelen düşler vardır,
gecikmişliğe dair olur
her şey birden,
keşkelere devşirir kendini
oysa
bir süre sonra keşkelerden
devralır kendini yalnızlık
ve
alır başını gider
adresi belli olmayan ülkelere.
düştüğüm yerde bulabildiğim
her dala tutunurum
dalın sağlam olması
veya çürük olması
tutunma zamanın kısa
veya uzun olması
hiçbir şeyi değiştirmiyor
sadece düşmeyi
yavaşlatıyor o kadar
düşme devam ediyor.
düştüğüm yer
kimi zaman deniz
kimi zaman bulut
kimi zaman toprak
oluyor,
düştüğümde karıştığım
ise kendim...
bana sorsan aşk nedir diye
belki hiçbir şey
belki de bir kitap dolusu
düşünce yumağı derim,
aslında aşk ait olmaktan
öte bir duygudur
sahiplendiğin zaman
solacak bir çiçektir
çünkü aitlikler
terkedilmişlikleri
ve yitiklikleri doğurur.
aşk sokulmaktan ve
sevişmekten de
öte bir duygudur,
paylaşmaktır,
özümsemektir,
aynı düşü ayrı ayrı zaman
ve mekanlarda görmek demektir.
aşk sessizliktir,
duymayı özlemektir,
duyunca mesafeleri yitirmektir.
aşk kayıp bir şehir
krallığında olmaktır,
aşk anlaşılmamaktır
çünkü aşk anlaşılmaz ve
ulaşılmazlık ifade eder,
aşk teslim olmamaktır
teslim olduğunda başlayacak
bir esaret demektir aşk,
oysa özgürlük arar insan,
bağımsızlık ister,
zamana dair olmak ister
hem zamana dair olup
hem aşık olamaz insan
ya zaman kavramını yitirip
kaybolur aşkın kollarında
yada adayıp kendini güneşin
doğuşuna ve batışına,
katılır her yeni gün ve
geceyle bir başka yaşama
tüm birliktelikler bedenlerin
kenetlenmesiyle sonlanmamalı
bedenlerin birleştiği
yerde tatmin olma vardır
belki de tatminsizlik
ve belki de aradığını bulup
bulamama sorunu
oysa aranan şey bir tatmin
olma ve ait olma duygusu değildir...
herkes denizde balık gibidir
mevsimliktir ve gelip gider,
kimi zaman oltaya takılır
kimi zaman ağa
sonuçta göreceğin kısacık
bir zaman diliminden ibaret,
bazılarını zaman geçirmek için,
bazılarını ise açlığını
gidermek için kullanırsın
oysa aşk balıklar gibi değil
deniz gibi olmaktır.
kimi zaman sen balıklarla
kimi zaman ben balıklarla
ama hep denizle ve deniz
olarak ayrı ama birlikte
olmak demektir AŞK..
özlemek dostluktandır
bu yüzden özletir aşk,
özlemek beklemenin
uzunluğundandır
bu yüzden bekletir aşk,
özlemek ait olmak demek değildir
bu yüzden aşk ait olmanın ötesinde
yalnızlıktır,
özlemek sınırları kaldırmak demektir
bu yüzden tüm geçişleri engellenir
bu kentin ve gecenin...
yinelerim ve derim ki
gecelere birlikte
katılmak değildir aşk,
aşk
tüm zamanlarda
paylaşmaktır bir kitabın
içinde kelimelerden
oluşan cümleleri,
ve
cümlelerden oluşan
paragrafları.. gerisi,
kendine çekilmiş
zamanın içindeki
yalnızlıklarla ölçülen
bir terkedilmişlik hikayesidir.
gel katıl düşlerim
KAR YAĞSA BUĞÜN TÜM AŞKLARA


Kar yağsa bugün tüm aşklara..
El ele tutuşsa tüm sevdalılar
kar tanelerinin iç içe geçmesi gibi...
Sevişse ruhlar bütünleşse
birbirleriyle; ağaçların
üzerinde elele tutuşan
buz damlaları gibi...
Bunalan tüm aşklar uçussa
gökyüzünde sonsuzluğa
yelken açar gibi.
Kaçışsa uzaklaşsa tüm
düşmanları aşkın kardan
korkan korkaklar gibi.
Özgür kılsa kar tüm
aşkları tıpkı kendi gibi...
Kar yağsa bugün tüm aşklara..
O minik yıldız taneciklerine
yüklense tüm aşkların günahları.
Temiz, tertemiz olsa tüm aşıklar.
Tıpkı kar tanelerinin masumiyeti gibi...
Kar yağsa bugün tüm aşklara...
Silip süpürse tüm
ümitsizlikleri, yoklukları,
yoksunlukları tıpkı yerlerdeki
tüm pislikleri süpürdüğü gibi.
Kaplasa üzerini kalın beyaz
bir örtüyle tüm acıların; tıpkı
evreni kapladığı gibi...
Beyaza boyasa tüm siyahları
yüreklerdeki, tıpkı evlerin
damlarını apak yaptığı gibi...
Kar yağsa bugün tüm aşklara...
Yok etse bütün mesafeleri
lapa lapa yağan
kar tanecikleri.
Nasıl öpüyorsa sevdalı bir
dudağı ücra bir köşede öyle
öpse dünyanın öbür
ucundaki sevgiliyi.
Silse zamanı yeryüzünden
tıpkı ona kapılan yüreklerdeki
fırtınayı dindirdiği gibi.
Camları buğulandırırken
nazlı endamıyla, silse
gözlerdeki buğuyu
tüm saflığıyla...
Kar yağsa bugün tüm aşklara..
İlk defa güneşin sarı kolları
kucaklamasın sevgilerini
diye dua etse sevgililer.
Erimese karlar hiç
aşkın üzerinden,
kalsa bembeyaz bir düş gibi.
Işık değil aşk ısıtsa sevgilerini.
Teslim olsalar doğanın kara
teslim olması gibi aşka tüm aşıklar...
Kar yağsa bugün
tüm aşklara..
Zamansız bir zamanda...
Ertelememeyi öğretse sevdalılara.
Nasıl ki karı izlemek için
beklenmez; siz beklerken
o lapa lapa yağan tanecikler bir
anda diner ; öyledir aşk da ,
bekletmeye gelmez küser gider...
Kar yağsa bugün
tüm aşklara...
Uçsuz bucaksızlığın sihirli
alemine kapılan tüm aşıkların
dilindeki kilitler çözülse.
İçinde buz olmasa aşıkların
hüzünleri kar olup yağsa
sevdalılarının üzerine.
Kapatsa gözlerini tüm sevenler
kar yağarken ve kar ile
özdeşleşse bembeyaz
bir masumiyetle...
Kar yağsa bugün tüm aşklara,
lapa lapa, yıldız yıldız,
bembeyaz düşlerle...
Kar yağsa tek bir kez olsun tüm
aşıkların yüreğine aynı anda;
aynı kardan aşkı yaratsalar
tipiye dönen beyaz tanelerle..
Kar gibi beyaz ve saf bir
ömür ndileğiyle....!
DOSTLAR

Bir lokma ekmeği
bölüşmek gelir içinden,
Dostlar vardır,
omuz veresin gelir,
Dar gününde,gönülden,
Ağladıkça parçalanır yüreğin,
Dostlar ki okyanuslar
gibi engin,
Onunla en fakir
yürekler bile zengin,
Bir kuş kanadı gibi
dokundu mu bir kez ruhuna,
Sen kalmaz ortalıkta,ne de ben...
Kısacıktır sendeki konuklukları
Gidişleri kanatır ,acıtır ruhunu,
DOSTLUK DEDİĞİN


