Geçmişin hatıraları ve geleceğin endişeleri arasında gider geliriz hep. Neden zordur yaşadığımız şu 'an'a sahip çıkabilmek; tüm varlığımızla hiçbir şey düşünmeden, şu an var olabilmek?.. Lamartine'in dediği gibi:
"Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?"
Zaman soyut bir kavramdır, değişimi gösterir ve algılayabilmemiz için parçalara ayrılması gerekir. Bir filmi oluşturan kareler dizisi gibidir. Gerçekte elimizde var olan tek an, benim bu kelimeyi yazdığım anla sizin bu kelimeyi okuduğunuz andır. Yani, 'şimdi'dir.
Geçmişte yaşadığımız bir olayı hatırlamak, onu içinde oynadığımız bir film gibi yeniden yaşayarak 'şimdi'ye taşımaktır. Bir salise veya bir saat sürebilen bu süre içinde zihin geçmişi görüntü, ses ve duygu olarak bir kez daha yaşatırken, vücut 'şimdi'de sabittir. ("Işınla beni Scotty" diyen Kaptan Kirk'ün moleküllerinin hangi zaman biriminde dolaştığının izahını Uzay Yolu uzmanlarına bırakıyorum!)
Aynı şey gelecek için de geçerlidir.
'Yarın'la ilgili kaygı dolu bir düşünce, akla gelmesiyle hayatiyet kazanır ve o an gerçekmiş gibi gelir insana. Öyleyse insanı yaşayabileceği anın güzelliğinden mahrum eden kendi zihninden başka bir şey değildir. Zamana anlam ve mevcudiyet kazandıran zihindir.
Problem insanın zihnini kontrol edememesiyle başlıyor ve egosunun düşünceleriyle özdeşmesiyle de derinleşiyor. 'Sanrı'dan (maya) ibaret olan bu dünyada, kendini daimi surette güvencede hissetmek isteyen ego için geçerli zaman birimleri, 'geçmiş' ve
'gelecek'tir. Çünkü ego, geçmişi canlı tutarak varlığını, 'ben'liğini ispat etmek ister. Ve geçmişin sübjektif bakış açısıyla yaşadığı 'an'ı algılar. Ego geleceği henüz elde edemediği bir tatminin kaynağı olarak gördüğünden, 'şu an' doyum ya da rahatlık vaat eden o geleceğe uzanan bir basamaktır sadece.
Bu konu hakkında yazılmış en güzel kitaplardan birine imza atmış olan Eckhart Tolle, Şimdinin Gücü isimli yapıtında şöyle diyor: "Şimdiki an özgürlüğün anahtarını barındırır. Ama siz, zihniniz olduğunuz sürece şimdiki anı bulamazsınız."
Tolle'a göre beyin, değişik bilgileri toplayarak biriktirdikten sonra tahlil eden ve işlevi bittikten sonra 'kapatılması' gereken bir makine. Beyinde gezinen düşüncelerin yüzde 80'inin 'yararsız, boş ve tekrarlanan' düşünceler olduğunu vurgulayan Tolle, düşüncelerle özdeşleşmenin insanı esarete sürükleyerek, çeşitli acılara sebep verdiğini belirtiyor.
İnsanın bitmek bilmeyen yargıları, yorumları,
olgularıyla özdeşleşmesi güçlü hisleri doğurduğundan, evrenin yüksek titreşimli enerjilerini vücuda yönlendirmek zorlaşıyor. Birbirini besleyen his ve düşünce
kısırdöngüsünün kırılabilmesi, zihnin bir parçasının, o devamlı düşünen parçasını yargı ve analiz yapmadan 'izlemeye' başlamasıyla mümkün oluyor.
Aydınlanmanın engelli koşusu, geçmiş ve gelecekten sıyrılıp anı yaşamaktan geçiyor. Aydınlanmanın kolay olduğunu kim söyledi ki?..
IŞIK MENDERES