Yargılamayın ki yargılanmayasınız, çünkü ne ile yargılarsanız onunla yargılanacaksınız. Ölçtüğünüz ölçüyle de size ölçülecektir.” (Matta 7/1)
“Doğrusu size derim, yeryüzünde her ne bağlarsanız, gökte de bağlanmış olur ve yeryüzünde her ne çözerseniz, gökte de çözülmüş olur.” (Matta 18/18)
“İnsanlardan çıkan şeydir ki insanları kirletir. Çünkü içten, insanların yüreğinden kötü
düşünceler, fuhuşlar, tamahlar, kötülükler, hile, şehvet, kem sözlülük, küfür, gurur ve akılsızlık çıkar. Bütün bu kötü şeyler içten çıkarlar ve insanı kirletirler.” (Markos 7/20-23)
“İyilik işleyenler hayat kıyametine, kötülük işleyenlerse yargı kıyametine çıkacaklardır.” (Yuhanna 5/29)
Hz. Muhammed’in karma ile ilgili hadisleri :
“Elini kalbine koy, kendi nefsine yapmak istemediğin şeyi kardeşine de yapma.”
“İncil’de yazılıdır: Ne yaparsan onu bulursun, hangi ölçekle tartarsan o ölçekle tartılırsın.”
“Kötülüğün ardından hemen bir iyilik yap ki, onu mahvetsin.”
Bir arzuya yanıt vermek için eylemde bulunduğumuzda, meydana gelen enerji dalgaları arzu edilen objeye çarpar ve bize geri yansır. Tekrarlanan bu yansımalar çakralarımızdan birini ya da birkaçını etkiler. Sonunda arzu edilen objeye bir cezbedilme, bir bağlılık oluşur. Etkilenen çakra sayısına göre bağlılık da artar, bu karmik alana daha fazla bağlanma, yani daha fazla nefsaniyete batma demektir. Bir başka deyişle ‘ektiğini biçme’dir, bunun tersi ise vicdaniyettir.
Kafamızda barındırdığımız düşünce ve niyetler ve bunların ifadesi olan eylemler gelecekteki yaşamımızı şekillendirir. Bu yasadan kurtulmanın yolu yoktur. Her niyet ve eylem karşı niyet ve eylemle telafi edilir. Hiçbir şey karmik kayıtlardan kaçamaz ve telafi edilmeden sona eremez. Eylemlerimizin kaçınılmaz sonuçlarının gerçekleşmesi aylar, yıllar, hatta ömürler alabilir, ama yasa kesinlikle işler.
Tüm ıstırap ve sevinçlerin kaynağını karmaya yüklemek anlamsızdır. Bazen hak edilmemiş ceza ve ödüllerin Tanrının bir ayrıcalığı olduğu unutulmamalıdır. Tanrı bazen karmayla ilgisi olmayan ödül ve sıkıntılar dağıtarak bizi dener ve daha çok gelişmemiz için düzenlemeler yapar. Her şeyi karma yasasına bağlamak, tüm yaşamı mekanik bir temel üzerine oturtmaktır. Karmayı dengelemek ve biraz değiştirmek mümkündür. Mümkün olmasaydı kişinin yaşamını geliştirmek için çabalamasına gerek kalmazdı.
Jaina felsefesinde, aynen tozun yağla sıvanmış bir cisme yapışması gibi karmik madde de yaşam monadına yapışır. Jainizm’de 8 tür karmik madde vardır. Gerçek bilgiyi perdeleyen karma, hoşa giden ve gitmeyen duyguları yaratan karma, yanılgıya ve karmaşaya neden olan karma, yaşamın süresini belirleyen karma, bireyselliği belirleyen karma, bireyin doğacağı aileyi belirleyen karma, engeller üreten karma. Jainizm’e göre her düşünce ve eylem yeni karmik maddenin birikmesine ve içeriye akarak yaşam monadına yapışmasına yol açar. Bu birikim, bireyin gelecekteki başarı ve felaketlerini belirler. Yaşam süreci sürekli olarak bu karmik maddeyi bir yakıt gibi tüketir, ama ardından yeni birikimler yaşam monadına yapışırlar, döngü böylece sürüp gider.
Karmik maddenin yaşam monadına bulaştırdığı karmik renkler altı çeşittir. Her rengin kendine özgü kokusu, tadı ve kavranabilirlilik niteliği vardır. Siyah ve koyu mavi Tamas, yani karanlığı; güvercin grisi ve alev kırmızısı Rajas, yani ateşi; sarı ve beyaz ise Sattva, yani mükemmelliği simgeler. Siyah; zalim, kötülük yapan, eziyet edenlerin rengidir. Koyu mavi; insanları kandıran, bencil, kıskanç, aç gözlü ve döneklerin rengidir. Güvercin grisi; kayıtsız, düşüncesiz, kontrolsüz ve duygusuzların rengidir. Alev kırmızısı; akıllı, dürüst, alicenap ve dindarların rengidir. Sarı; merhametli, fedakar, şiddeti sevmeyen, kontrollü kimselerin rengidir. Beyaz ise; duygularına kapılmayan, kendi çıkarını düşünmeyenlerin rengidir. Bu renkler, varlığın evrende ikamet edeceği alemi ve bu alemin yüksek ya da düşük düzeyde olup olmadığını belirler.
Bhagavad Gita’da, eylem içinde feragatin, eylemden feragat etmekten daha üstün olduğu söylenir. Çünkü insan eylemden kaçmakla eylemden kurtulmuş olmaz, sadece dünyayı terk ederek yüce mutluluğa erişilmez. İnsan bir an bile eylemsiz duramaz. Kendini eylemden uzak tutan, fakat onun hazzını kalbinde taşıyan bir yanılgı içindedir, yolun sahte izleyicisidir. Adanmış eylem yolu üzerinde çalışan insan yücedir. Eğer eylem olmasaydı bedenin yaşamı da olmazdı.
İslam mezheplerinden Cebriyye, iyiliğin de kötülüğün de Tanrı’dan geldiğine inanır. Kulun seçme özgürlüğü olmadığını, evrendeki her şeyin önceden Tanrı tarafından tayin edildiğini söyler, yani koyu kadercidir. Mutezile mezhebi, kişinin seçme özgürlüğüne sahip olduğunu, eylemlerinden sorumlu olduğunu kabul eder ve kaderciliği reddeder. Eş’ari mezhebi ise, kulun yaptığı işlerde irade ve kudreti olduğunu, fakat bu kudretin yaptığı işler üzerinde etkili olmadığını söyler, çünkü her şeyde olduğu gibi kulun eylemlerinin yaratıcısı da Tanrı’dır der. Eylem üzerinde hem kulun hem de Tanrı’nın etkili olamayacağını, Tanrı’nın o eylemi kulun azmi ve kesin niyeti olduğu zaman yarattığını ileri sürer.
Oysa Tanrı geleceğimizin tümünü en küçük ayrıntısına kadar bilmektedir. Geleceğin Tanrı tarafından bilinmesi, geleceği onun düzenlediği anlamına gelmez. Tanrı geleceğimize (kaderimize) karar vermez ama eylemlerimizin sonucunun nereye varacağını önceden bilir.
ALINTI
|