|
|
|
|
Genç görünmek, zinde ve
dinç olmak, cildinize canlılık,
güzellik ve tazelik kazandırmak,
vücudunuzdan toksin atmak,
bağışıklık sisteminizi güçlendirerek
enfeksiyonlara karşı direnç
arttırmak, dolaşım bozukluğu
yaşamadan kilo vermek, ruh
sağlığınızı güçlendirmek
istiyorsanız Prof. İbrahim
Saraçoğlu'nun Tempo
okurları için hazırladığı
'maydanoz ve beyaz
lahana kürünü' uygulayın.
Genç görünmek, zinde ve dinç
,olmak, cildinize canlılık,
güzellik ve tazelik kazandırmak,
vücudunuzdan toksin atmak,
bağışıklık sisteminizi
güçlendirerek enfeksiyonlara
karşı direnç arttırmak,
dolaşım bozukluğu yaşamadan
kilo vermek, ruh sağlığınızı
güçlendirmek istiyorsanız
Prof. İbrahim Saraçoğlu'nun
Tempo okurları için hazırladığı
'maydanoz ve beyaz
lahana kürünü' uygulayın.
Maydanoz Kürü
Kökleri hariç, saplarıyla
birlikte 15-20 tane taze
maydanozu havanda iyice
ezin, üzerine yarım limon sıkın
İyice karıştırdıktan sonra
sabah kahvaltısından
yarım saat önce aç karnına
tüketin, üzerine
bir bardak su için.
On beş gün ara vermeden
her sabah bu kürü uygulayın.
Sonra bir hafta ara verin.
Bir hafta aradan sonra
tekrar on beş gün aynı
şekilde kürü uygulayın.
Dört-beş ay sonra duruma
göre bu kürü aynı şekilde
tekrar edebilirsiniz.
-----------------------------------
Daha önce uyguladığı taze sıkılmış
havuç kürü ile Alzheimer’ı
yüzde 30 oranında iyileştiren,
depresyona karşı ıspanak
kürü öneren, prostat ve
üriner sistem için brokoli
kürünü tavsiye eden
Prof. İbrahim Saraçoğlu,
‘gençlik’ için ‘maydanoz
ve beyaz lahana kürü’ hazırladı.
Bitkilerin barındırdığı
ve insan sağlığını etkileyen
aktif maddeler üzerinde
yaptığı çalışmaları
uluslararası alanda
kabul gören Profesör
İbrahim Saraçoğlu, genç
görünmek, zinde ve dinç olmak,
cildinize canlılık, güzellik ve
tazelik kazandırmak,
vücudunuzdan toksin atmak,
bağışıklık sisteminizi
güçlendirerek enfeksiyonlara
karşı vücudunuzun
direncini artırmak, dolaşım
bozukluğu yaşamadan bir miktar
kilo vermek, hatta ruh
sağlığınızı güçlendirmek
için Tempo okurları için
özel iki kür hazırladı.
Profesör Saraçoğlu,
maydanoz ve beyaz lahananın
etkilerini yazdıktan
sonra biran durup düşünmek
zorunda kaldığını,
bu kadar çok çarpıcı özelliğin
bir arada olmasının
okuyucuya abartılı gelebileceğini
söylüyor. Saraçoğlu,
maydanoz ve beyaz lahananın
özelliklerini alt alta sıraladığında
bu endişesinin yersiz
olduğuna inandığını da dile getiriyor.
Gençlik formülünün yer aldığı
bu dosyada İbrahim Saraçoğlu’
maydanoz ve beyaz lahana kürünün
yanında, Avrupa Anti-Aging
Derneği Başkan Yardımcısı
Hasan İnsel’in daha genç
kalmak için uyulması
gerekli altı altın kuralı
ve Amerikan Hastanesi
Diyetisyeni Tuğçe Aytulu’nun,
daha sağlıklı ve gençlik
için gerekli besinleri
içeren listesini bulabilirsiniz.
Ancak, önemli bir noktayı
hatırlatmakta yarar var.
İbrahim Saraçoğlu’nun ver
diği iki kürün herhangi bir
hastalığı teşhis amacı
kesinlikle yok. Eğer,
bir rahatsızlığınız var
ise doktora gitmelisiniz.
Haberimizde yer alan
kürleri ise destekleyici ve
yardımcı tedavi olarak uygulayabilirsiniz.
Maydanoz Kürü
Kökleri hariç, saplarıyla birlikte
15-20 tane taze maydanozu
havanda iyice ezin, üzerine
yarım limon sıkın
İyice karıştırdıktan sonra sabah
kahvaltısından yarım saat önce aç
karnına tüketin, üzerine bir bardak
su için.
On beş gün ara vermeden her
sabah bu kürü uygulayın.
Sonra bir hafta ara verin. Bir hafta
aradan sonra tekrar on beş gün aynı
şekilde kürü uygulayın. Dört-beş
ay sonra duruma göre bu kürü aynı
şekilde tekrar edebilirsiniz.
-----------------------------------
Daha önce uyguladığı taze sıkılmış
havuç kürü ile Alzheimer'ı yüzde 30
oranında iyileştiren, depresyona
karşı ıspanak kürü öneren, prostat
ve üriner sistem için brokoli kürünü
tavsiye eden Prof. İbrahim Saraçoğlu,
‘gençlik' için ‘maydanoz ve beyaz
lahana kürü' hazırladı.
Bitkilerin barındırdığı ve insan sağlığını
etkileyen aktif maddeler üzerinde
yaptığı çalışmaları uluslararası
alanda kabul gören Profesör İbrahim
Saraçoğlu, genç görünmek, zinde
ve dinç olmak, cildinize canlılık, güzellik
ve tazelik kazandırmak, vücudunuzdan
toksin atmak, bağışıklık sisteminizi
güçlendirerek enfeksiyonlara karşı
vücudunuzun direncini artırmak, dolaşım
bozukluğu yaşamadan bir miktar
kilo vermek, hatta ruh sağlığınızı
güçlendirmek için Tempo okurları
için özel iki kür hazırladı.
Profesör Saraçoğlu, maydanoz ve
beyaz lahananın etkilerini yazdıktan
sonra biran durup düşünmek zorunda
kaldığını, bu kadar çok çarpıcı
özelliğin bir arada olmasının okuyucuya
abartılı gelebileceğini söylüyor.
Saraçoğlu, maydanoz ve beyaz
lahananın özelliklerini alt alta
sıraladığında bu endişesinin yersiz
olduğuna inandığını da dile getiriyor.
Gençlik formülünün yer aldığı bu
dosyada İbrahim Saraçoğlu'nun
maydanoz ve beyaz lahana kürünün
yanında, Avrupa Anti-Aging Derneği
Başkan Yardımcısı Hasan İnsel'in
daha genç kalmak için uyulması
gerekli altı altın kuralı ve Amerikan
Hastanesi Diyetisyeni Tuğçe Aytulu'nun,
daha sağlıklı ve gençlik için
gerekli besinleri içeren listesini bulabilirsiniz.
Ancak, önemli bir noktayı
hatırlatmakta yarar var.
İbrahim Saraçoğlu'nun verdiği iki
kürün herhangi bir hastalığı
teşhis amacı kesinlikle yok.
Eğer, bir rahatsızlığınız var ise
doktora gitmelisiniz.
Haberimizde yer alan
kürleri ise destekleyici ve
yardımcı tedavi olarak uygulayabilirsiniz.
“Maydanoz yemek yetmez kürü uygulanmalı”
Maydanozun, gençleştirme,
cilt tazeliğinin, güzelliğinin
geri kazanılmasında ve
korunmasında rolü büyüktür.
Maydanoz bu gücünü,
içerdiği etkin maddelerin
özellikle karaciğer
metabolizması üzerindeki
olumlu etkisinden ve tüm
vücuttan yabancı kimyasal
maddeleri (xenobiotica)
atabilme özelliğinden alır.
Sağlıksız çalışan karaciğer
metabolizması, cildin
yavaş yavaş tazeliğini,
güzelliğini ve canlılığını
yitirmesine ve kişinin yorgun
görünmesine, diğer
organlarının olumsuz
etkilenmesine neden olur.
‘Maydanoz kürü’ vücudu
yabancı kimyasallardan arındırır.
Böylece karaciğerin sağlıklı
çalışmasında etkin rol
oynayarak kişinin daha genç,
daha sağlıklı, dinç ve zinde
olmasında etkili olur.
Maydanoz, karaciğerde bulunan
glutathione-S-transferaz
(GST) enziminin aktivitesini
yükseltir. GST enzimi, gerek
besinler yoluyla gerekse de
solum yoluyla aldığımız
zararlı kimyasal maddeleri
zararsız hale dönüştürür.
Bu kürü uygulayanlar kısa
zamanda çok başarılı
sonuçlar alabilirler. Bunun
nedeni, maydanozun insan
metabolizması üzerindeki
etkilerinin çok hızlı oluşmasıdır.
Maydanoz, doğru şekilde
uygulandığı taktirde mucize
yaratan bir bitkidir.
Yemeklerinizde veya salatanızda
bolca maydanoz kullanmanızın
bir beslenme şekli olduğunu,
kesinlikle bir kür olmadığının
bilinmesi gerekir. Çünkü,
salatanın içindeki tuz, baharat
ve ekşi (limon, sirke v.b.)
maydanozun etkin maddeleri
ile reaksiyona girerek istenilen
sonucu almamıza engel
olmaktadır. Kür, her bitkinin
kendine özgü ve amaca
uygun olarak hazırlanması
ve kullanılmasıdır.
Günümüzde tükettiğimiz
hiç bir besin saf değil.
Tükettiğimiz et, sebze ve
meyveler, içtiğimiz su,
soluduğumuz hava
kontamine (kirli) olmuş
durumdadır. Kullanılan
zirai ilaçlar, hormonlar, transgen
tohumlar (genleri ile oynanmış
tohumlar), besinlere ilave
edilen koruyucu katkı maddeleri,
fabrika bacalarından ve
araçların motorlarından çıkan
egzoz gazları, sonuçta
hep insana geri dönen
kontaminasyon (kirlilik) kaynaklarını
oluşturmaktadır. Kimyasalların
zamanla organlardaki birikimi
hem hastalıklara karşı direnci
zayıflatır hem de organ
şikâyetlerinin daha erken
ortaya çıkmasına neden olur.
Saç Dökülmesi
Saç Dökülmesi
Saç dökülmesine karşı uygulaması
oldukça kolay olan bitkisel
kür önermekteyim. Bu kürü
evinizde kolaylıkla uygulayabilirsiniz.
Lavantanın doğru türü en etkili olanıdır.
Kür: Saç dökülmesine karşı
Bir tutam (yaklaşık 5g)
lavantayı 750 ml kaynamakta
olan suya ilave ediniz.
Yaklaşık 5 dakika yüksek
sıcaklıkta (kaynama noktasına yakın)
demleyiniz. Demleme
tamamlandıktan sonra ılımasını
bekleyiniz ve ılıkken süzünüz.
Eğer, saçlarınız temiz ise
demlediğiniz lavanta suyu ile
saçlarınızı yıkayınız ve yarım
saat etki ettiriniz. Yarım saat
etki ettirdikten sonra sadece
suyla durulayınız.
Eğer, saçlarınız kirli ve çok
yağlanmış ise, önce sabun
(tabii yeşil sabun) veya şampuanla
yıkayınız. Sonra demlenmiş
lavanta suyu ile yıkayarak,
yarım saat etki ettiriniz.
Daha sonra sadece
su ile durulayınız.
Saç dökülmesi durana
kadar haftada bir-iki defa uygulanır.
Saç dökülmesi durduktan
sonra önleyici amaçlı olarak
zaman zaman uygulanır. Eğer,
canlılık kazandırmak istiyorsanız,
bunun için çözüm ısırgandır
Isırgan
Saçlara canlılık ve parlaklık
vermek ve kepeği önlemek
Bu amaçla ısırgan otunu
kuru veya taze olarak kullanabilirsiniz.
Bir tutam ısırgan otunu
(yaklaşık 4-5 gram) 750 ml
kaynamakta olan suda dört
dakika hafif ateşte haşlayınız.
Soğuduktan sonra süzünüz.
Eğer saçlarınız temiz ise
ısırgan otu suyu ile yıkayınız.
Yarım saat etki ettiriniz.
Daha sonra sadece su ile
yıkayıp kurulayınız. Eğer
saçınız kirli ise önce şampuan
ısırgan otu suyunu saçlarınıza
yarım saat etki ettiriniz
ve sadece suyla yıkayıp kurulayınız.
Bu uygulama ile saçlarınıza,
canlılık, parlaklık kazandırmış
olursunuz. Aynı zamanda
kepeklenmeyi de önlemiş olursunuz.
www.saracoglu.com
İBRAHİM SARAÇOĞLU'NDAN
BİTKİSEL
FORMÜLLER

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu hakkında:
1949 doğumlu olan
Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu,
üniversitede aldığı kimya
eğitiminden sonra, Avusturya Graz
Teknik Üniversitesi’nde
doktorasını yaptı. 1987’de doçent,
1994 yılında da profesör olan
İbrahim Saraçoğlu, Karl
Franz ve Viyana Teknik
üniversitelerinde öğretim
görevlisi olarak çalıştı.
Saraçoğlu’nun "Bitkilerdeki Sağlık Mucizesi",
“Bitkisel Sağlık Rehberi ”
isimli kitapları bulunmaktadır.
(Bilgi: televizyongazetesi)
Profesör Doktor İbrahim Saraçoğlu
mucizevi etkileri olan sihirli
formüller verdi. Canlı yayında
tariflerini açıklayan Saraçoğlu
gençleştirici kremden,
sperm artırıcı formüle, sigara
içerken etkilerini yok
eden karışımdan zayıflama f
ormülüne kadar bir çok
derde deva olacak doğal
bitkileri anlattı. Bunları yazın
ve bir kenarda saklayın.
İşte o formüller;

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;
Bu mucizevi karışım sizi
genç ve zinde tutuyor.
Karışımı tüketmeye başladıktan
2 gün sonra etkisini görmeye
başlıyorsunuz.
Vücuttaki toksinlerin
atılmasını sağlayan karışım,
karaciğer yağlanmasına
karşı da mükemmel bir koruma sağlıyor.
GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;MALZEMELER
-15-16 sap maydanoz
-2 yemek kaşığı taze limon suyu
-Yarım bardak su
UNUTKANLIĞA MUCİZE FORMÜL
Bir ay taze sıkılmış havuç
suyu uygulayacaksınız. Bunu
gündüz de içebilirsiniz.
Sonra bakın nasıl
zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz

SPERM ARTICI FORMÜL
Bu formül sperm sayısında
düşme olan erkekler için…
Hazırlanışı: 7-8 tane keçiboynuzunu
kırıp yarım litre sıcak suya
atarak 7-8 dakika kaynatın.
Elde edilen suyu 3 ay
boyunca düzenli olarak tüketin.

MS FORMÜLÜ
MS hastaları ve MS’e karşı
önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır.
Yarım litre suya bir avuç
buğday atılır ve 6-7 dakika haşlanır.
Daha sonra ılımaya
bırakıp yarısını sabah
kahvaltısından sonra diğer
yarısını da öğlen aç karnına içeceksiniz.

ALZHEIMER ICIN FORMÜL
Formülün temel maddesi havuç…
Taze olarak sıkıp, gece
yatmadan önce içmeniz öneriliyor.
Alzheimer’in birinci evresinde
ise o da ortadan kalkar.
Alzheimer bir iki yılda değil en
erken 15 yıl önce başlar ve
ortaya çıktıktan sonra da
geç kalmış olursunuz.
Bunu önlemek istiyorsanız
zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz…

SÜPER ENERJİ FORMÜLÜ
Kendinizi yorgun ve bitkin
hissediyorsanız ve özellikle
zihin yorgunluğunuz varsa
Profesör Saraçoğlu, hiçbir yerden okuyup öğrenemeyeceğiniz çok
özel bir formülün tarifini veriyor.
SUPER ENERJI FORMULU MALZEMELER
-Bildiğimiz siyah çay
(Ancak çok demli olmayacak,
açık olacak, poşet çay olmayacak)
-10-12 sap kuru karanfil
SUPER ENERJI FORMULU HAZIRLANIŞI...
Demlenmiş siyah çayın içine
kuru karanfilleri atın.
2-3 dakika bekleyin ve karıştırıp
için. İçtikten 10 dakika sonra
saçınızın kökünde bile dahi kıpırdanmayı hissedeceksiniz.
Yorgunluğunuzun buharlanıp
gittiğini belirgin şekilde
farkedeceksiniz. Dinçleştiren
ve üzerinizdeki ağırlığı alan bir formül.
DEMLEME CAYIN FAYDALARI
Yeri gelmişken Profesörün
verdiği bir önemli bilgiyi de aktaralım.
Poşet çay yerine demleme
çay kullanılmasını öneriyor.
Şöyle anlatıyor; 4-5 dakika demlenmiş
çay sindirim sistemini uyarır.
Eğer bunu 8-10 dakika
demlerseniz keyif veren ve
rahatlatan bir etki verir. Ancak
günde 4 bardaktan fazla
çay kalp krizini tetikler.
Çok fazla içilmesi de doğru değil.

SIGARA ICENLERE OZEL FORMUL
İnsanın kendi kendine vereceği
en büyük ceza sigara içmesidir.
Ancak, sigarayı bırakamıyor
ve nikotin ihtiyacından
kurtulamıyorsanız, en azından
zararlarından kurtulabilirsiniz.
İşte Profesör’ün bugüne kadar
saklı tuttuğu özel formül
bunun için. Bu formül ile
sigaranın vücudunuza verdiği tüm
zararları elbette ortadan
kaldırmak mümkün değil.
Ancak önemli bir bölümünü
en asgari düzeye indirebiliyorsunuz.
-Formülün temeli TERE OTU…
Ayda 5 kez bunu yapacaksınız.
5 gün üst üste yaptıktan
sonra diğer aya kadar bir
daha tüketmeyeceksiniz.
Yapmanız gereken şu;
5 gün boyunca her gün bir
bağ tere otu yemek. Ancak
salataya katmadan, saf olarak
tüketeceksiniz. Öğlene
kadar yarısını, öğleden
sonra diğer yarısını yiyeceksiniz.
Bu kürü uygularken idrara
çıkıldığında yanma hissedilebilir.
Bu zararlı bir şey değil.
Bu ot aynı zamanda idrar yollarını
da temizliyor. Formülü
uygulamaya başladıktan sonra
2 veya 3. günde balgam
çıkartmaya başlıyorsunuz.
(Ayda 5 kez uygulanıp bırakılacak, unutmayın)

DEREOTU MUCIZESI
Profesör Saraçoğlu,
“Ben bunu bulduğumda
heyecanımdan günlerce
uyku uyuyamadım” diyor…
Ne mi o? Tiroidin hızlı ya da
az çalışması durumunda
dereotu çok etkilidir. 3 ay
boyunca bir yemek kaşığı
dereotu sabah, öğle ve akşam
öğünlerinden 15 dakika
önce tüketilecek. Bu konuda
5 ay sonra ilaçlarını bırakan
hastaların oranı yüzde 90’dır
DEREOTU ZAYIFLAMA MUCIZESI
Sofraya oturmadan 15 dakika
önce bir yemek kaşığı dereotu
yerseniz sofradan daha
erken kalkarsınız. 10 dakika
sonra tokluk hissi artacaktır.
Daha az yemek yersiniz.
Diyet yapanların özellikle
yemesi gerekir. Açlık
duygusuna fren yaptıran dereotudur.
Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz.
İştahınızın yavaş yavaş
kalktığını görürsünüz.
Göreceksiniz ki iştahınız
daha erken kapanacak ve
doygunluk duygunuz daha erken gelecektir.
Günde bir bardak yeşil
çayın damarları hızla açarak
kalp sağlığına
önemli katkıda bulunduğu belirlendi.
ANKARA - Daily
Mail'in internet sitesinde
yayımladığı
yeni bir
araştırmaya göre, bir
bardak yeşil
çay 30
dakika içinde omuzlardan
bileklere giden
damarları yüzde 4 oranında
genişleterek, kanın
pıhtılaşma riskini azaltıyor.
Akina Tıp Okulu kardiyoloji
bölümünden Dr. Nicholas
Aleksopulos'la ekibi,
omuzdan bileğe uzanan
ve vücuttaki kan akışının
iyi bir göstergesi olan
brakiyal (koldaki) damarların,
bazı sıvılar alındığındaki
durumunu ultrasonla inceledi.
Bir grup sağlıklı deneğe yeşil
çay, kafein ve sıcak su verildi.
Her bir sıvıyı aldıktan sonra
deneklerin brakiyal
damarlarının durumuna bakıldı.
Araştırmacılar, deneklerin
yeşil çay içmelerinden
30 dakika sonra damarların
yüzde 4 oranında genişlediğini,
kafein ve sıcak suyun bu
etkiyi göstemediğini saptadı.
Araştırma, European
Journal of Cardiovascular
Prevention and Rehabilitation'da
yayınlandı.
Damarların genişlemesi,
kan damarlarını saran
hücrelerden oluşan ve
pıhtılaşmayı önleyen
endotelyumun daha iyi
işlemesini sağlıyor.
Daha önceki araştırmalar,
siyah çayın endotelyumun
kısa ve uzun dönemli
performansını artırdığını
göstermişti. Ancak ilk kez
yeşil çayın geniş damarlar
üzerinde kısa dönemde yararlı
etkisi olduğu belirlendi.
Bir başka araştırma da yeşil
çayın sigara tiryakilerinde
endotelyal fonksiyon
bozukluğunu ortadan
kaldırdığı saptanmıştı.
Bunun yanı sıra yeşil çayın
kötü kolesterolü ve yüksek
tansiyonu düşürmede
etkisi olduğu da belirlenmişti.
Siyah çay tüketime
sunulmadan önce
işlemden geçirildiği için,
yararlı antioksidanlar
olan flavonoidlerin
etkisi yüzde 90'a varan
oranda azalıyor.

Günümüzde her geçen
gün biraz daha sık
rastlamaya başladığımız
bir rahatsızlık olan Depresyon
(ruhsal çöküntü);
genellikle çevremizde
meydana gelen olaylara
bir tepki olarak ortaya çıkar.
Pazartesi sabahları
yaşadığımız geçici
sıkıntılardan, derin
duygusal kayıpların
yaşandığı ve psikiyatrist
müdahelesi gerektiren
ağır vakalara kadar
birçok rahatsızlık depresyon
olarak adlandırılır.

İnsanlar zaman zaman
kendilerini üzüntülü ve
mutsuz hissederler.
İşinden ayrılmak, sevdiğini
kaybetmek veya başarılı
olamamak üzüntüye yol açan yaşam olaylarındandır. Kısaca üzüntü
normal yaşamın bir
parçasıdır. Ancak bu üzüntülü durumun uzaması ve nedensiz ortaya
çıkması ruh sağlığı
sorunudur ve depresyon
olarak tanımlanır. .
Depresyon duygu düşünce
ve davranışı etkiler.
Tedavi edilmediği taktirde
aylar yıllar bazen de
ömür boyu sürebilir.

Depresyon her yaşta her
birey de görülebilecek
ruhsal bir hastalıktır.
Genetik veya biyokimyasal
nedenler, çevre koşulları
ve psikososyal
zorlanmalar depresyonun
başlamasında etken olabilir.
Tedavi edilmediği durumda
bireyin yaşamını ümitsiz,
karamsar, bunalım
içinde geçirmeye
başlamasına neden
oluşturarak, " Depresif Psikoz"
olarak tanımlanan "
gerçekleri görmeyecek
kadar bunalım" a ilerleyebilir.
Toplumun her kesiminde
görülebilir. Psikiyatrik
hastalıklar arasında
en sık rastlanan bir tablodur.
Yaşam boyunca her 100
erkekten 10´unun ve
her 100 kadından
20´sinin Depresyon
geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.

Depresyonun Belirtileri :
1. Duygularda , kederli,
üzüntülü, hüzünlü hissetme
2. Yaşamdan geri çekilme.
İlgi ve isteğin azalması.
Daha önce yapılan
etkinliklerden keyif
almama ve ilgisizlik.
3. Her işi ve duyguyu
engelleyen bir enerji kaybı.
Bitkin hissetme,
çabuk yorulma.
4. Uyku bozukluğu. Kişi
uyandığında kendini
dinlenmemiş hissedebilir.
Sabahları erken uyanma,
uyumakta güçlük çekme
ya da " uykuya kaçış "
olarak tanımlanan
fazla uyuma şeklinde görülebilir.
Uyku bozukluğu bir hastalık
değildir başka hastalıklarda
görülebilen bir belirtidir.
Nedeninin araştırılması
gerekir. Bedensel hastalıklar
(astım, kalp hastalığı v.b.)
nedeniyle olabileceği gibi psikiyatrik hastalıkların
(depresyon, mani v.b.)
çoğunda görülebilir.
5. Dikkati toplamada güçlük,
yetersizlik.
Konsantrasyon
azalmıştır. Bir gazeteyi
okuyamayabilir ya da bir
filmi izleyemeyebilir. İşini tam olarak yapamayabilir.
6. Değersizlik duyguları.
Kendini eleştirme
sürekli hale dönüşebilir,
kendine güven azalmıştır.
Cesaret kaybolur.
Birey kendini yetersiz,
başarısız, eksik
değerlendirmeye başlar.
7. Suçluluk duyguları.
Birey geçmiş ve bugünün
olumsuz olaylarında
kendini gerçeğe uygun
olmayan bir tarzda
suçlamaya başlar. Vicdan
hesaplarına girişir ve sonunda neşesini kaybeder.
8. Yavaşlama. Birey karar
vermekte, kararlar
uygulamakta güçlük
çeker. Davranışlarda,
düşüncenin akışında yavaşlık
ortaya çıkabilir. Birey
durgundur, ya da tam tersi
bir şekilde ajitasyon ve
aşırı hareket görülebilir.
9. İntihar düşünceleri. Birey ölüm düşünceleriyle ilgilenmeye
başlayabilir. Bu durum
sıkıntılı olunduğu
zamanlarda söylenebilen
" ölsemde kurtulsam"
duygusundan farklı olarak
daha çok ölümle ilgili
düşünce, sorgulama
şeklinde ortaya çıkabilir.
10. Cinsel istekte azalma. Cinselliğe karşı ilgisizlik başlayabilir.
11. Tolerans eşiğinin düşmesi. Çabuk öfkelenme. Birey kolay öfkelenmeye başlayabilir.
Tahammülsüzlük, gürültüye
karşı aşırı duyarlılık
kazanma ortaya çıkabilir.
12. Sıkıntılı durum.
Birey kaygılı bir bekleyiş
içinde olabilir. Sinirli
hissetmeye başlar. Bazen
sürekli veya sıklıkla,
bazen de hiç ağlamayabilir.
İnsanlardan uzaklaşabilir.
13. Sanrı ve varsanılar.
Kişide, herkesin öleceği,
mahvolacağını, sonunun
geldiğini, kimsenin
kendisini sevmediğini,
insanların kendisine
kötülük yapabileceği
gibi psikotik ataklar görülebilir.
14. Obsesyon. Bireyin anlamsız, saçma olduğunu bildiği ama durduramadığı düşüncelerdir.
Depresyonlu hastaların
%30´unda obsesyon bulunabilir.
15. Somatizasyon. Bazen
birey depresyonda
olduğunu bilinç düzeyinde
farketmeyebilir.
Açıklanamayan bedensel
yakınmaları gündeme gelebilir.
Migren, mide ağrısı, yan ağrısı,
saç dökülmesi, sedef hastalığı
gibi hastalıklarda organik bir
neden bulunamazsa, depresyonun
bir organda somatize olmasından
şüphelenilir. Bu durum
bilimsel kongrelerde
tartışılmaktadır.
Bazen de bedensel hastalıklara
eş zamanlı olarak depresyon
eşlik etmektedir.
Kronik ( uzun süren )
bedensel hastalıklarda
en sık görülen ruhsal
bozukluğun depresyon
olduğu açıklanmıştır.
Not:Hiçbir neden olmadan
da kalıtsal yatkınlık olarak
da depresyon ortaya çıkabilir.

Depresyonun Nedenleri
Depresyon sık görülen
bir hastalık olarak tanımlanmıştır.
Bu sıklık yaklaşık her dört
kişiden biri olarak ifade
edilebilir. Depresyon tedaviye
cevap verir ve kişilerin çoğunluğu
iyileşir. Hiçbir neden
olmaksızın depresyon başlayabilir.
Nedenleri şöyle özetleyebiliriz :
* Olumsuz yaşam
olayları ile karşılaşma
* Büyük üzüntülere neden
olabilecek kayıplar ve yas
* İş yaşamı sorunları
* Partner, evlilik, aile sorunları
* Hamilelik ve lohusalık süreci
* Kalıtsal yatkınlık
* Fazla alkol kullanımı
* Bazı hastalıklar
( Kanser, Multiple Skleroz,
Epilepsi, Aids gibi ölümcül hastalıklar )
* Bazı ilaçlar
( Kardiyak ve hipertansifler gibi )
* Doğum ve hamilelik süreci
* Menapoz - Antrapoz dönemi
* Mevsim değişiklikleri
• Ülke, şehir değiştirme,
yeni yaşam koşulları
• Birçok insanın aynı
şartlarda yaşamasına
rağmen bazılarının
depresyona girdiği,
bazılarının girmediği araştırılıp,
tartışılmıştır.
Biyolojik-genetik alt yapının
depresyona yatkınlık
gösterdiği kişilerin dış
faktörlerle daha kolay
depresyona girdiği
ileri sürülmektedir.
Depresyon değişik şekillerde
ortaya çıkabilir:
Bazısında neden olmaksızın
aniden ortaya çıkar
Bazısında stresli bir
yaşam olayından sonra başlar
Bazen tek atak olarak
yaşam boyu sürebilir
Bazen tekrarlayan
ataklar halindedir
Bazen semptomların
şiddetli olması ile hastalar
iş yapamaz hale gelebilir
Bazıları ise iş yapabilir
ama sürekli mutsuzluk hissederler
Depresyonda Hafıza
Dikkat toparlanamaz
Konsantrasyon bozulur.
Unutkanlık başlar
Yeni şeyler öğrenilemez
Bu nedenle bir iş
performansı ciddi şekilde düşer.
Depresyonda
Biyolojik-Vital fonksiyonlar
Uykuya dalmada güçlük
Sık sık uyanma,
sabahları erken uyanma
İştahsızlık
( Perhizde değilken 1 ayda
kilosunun %5´inden
fazlasını kaybetme)
Cinsel istekte azalma
Hareketlerde faaliyetlerde
yavaşlama, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik.

DEPRESYON TÜRLERİ
Maskeli Depresyon
Sınıflamalarda yer
almamakla birlikte klasik
kitapların çoğunda yer alır.
Bu durumda klasik depresyon
belirtileri yerine:
Bedenin değişik yerlerinde
ağrılar, sızılar, uyuşma,
karıcalanmalar, hissiyet azlığı,
karakter bozuklukları,
Sexsüel alanda ve
beslenme ile ilgili
davranışlarda bozukluklar,
alkolizm, madde bağımlılığı
gibi sorunlar ön plandadır.
Yani temeldeki depresyon
bu şekilde dışa yansımıştır. 
Tipik depresyon
Hastada deprestif
duygu durum dikkati
çekmekle beraber,
diğer belirtiler "tipik"
depresyon belirtilerine uymaz.
Gün içi değişmeler görülür.
Kişilik yapısı takıntılara
saplantıları yatkın
insanlarda takıntılar, saplantıar,
kuruntular ön plana çıkar.
Örneğin; su muslukları,
tüpün düğmesi, ütü fişi
sürekli kontrol edilir.
Bazen yoldan dönülüp
tekrar tekrar bakılır.
Bedendeki fizyolojik
değişiklikler organlardaki
bozukluğun habercisi
gibi değerlendirilir ve
bedensel uğraşlar artar.
Çeşitli korkular gelişir.
Dışarıdan gösteri,
rol gibi algılanacak
davranışlar görülebilir.
A tipik depresyonlu insanlar
her zamankinden fazla
uyur ve fazla yemek
yerler. Aşırı kilo alırlar.
Kollarda ve bacaklarda
aşırı güçsüzlük vardır.
Beklenmedik bir şekilde
alkole, maddeye,
kumara düşkünlük.
Aile ve iş yaşamından
uzaklaşma
Açıklanması güç cinsel
uyumsuzluklar dikkati çeker.
Çocuklarda ve gençlerde
depresyon
Çocuklarda ve gençlerde
tipik depresyon belirtileri
olmayabilir. Daha çok
davranış ve tutum değişiklikleri
belirgindir. Aşırı ağlama,
hırçınlık, asi davranışlar,
çabuk sinirlenme,
alkol ve uyuşturucu
kullanımına başlamanın
temelinde depresyon olabilir.

Yaşlılarda ve Menapoz Sonrası depresyon
Kadınlarda daha sık görülür.
Depresyonun tipik
belirtileri olmakla beraber;
ağır bunaltı (anksiyete),
sıkıntı, özellikle sabah sıkıntısı,
uyku bozukluğu ön plandadır.
Aşırı telaş ve tedirginlik vardır.
Sıkıntıdan dolayı sürekli
eller oğuşturulur ve
yerinde duramama,
dolaşma hali vardır.
Bedensel uğraşılar daha fazladır.
İntihar düşünceleri yoğundur.
Doğum Sonrası depresyonları
Doğumdan sonra annelerde
görülen depresif tabloya
"puerperal depresyon"
denmektedir. Bazı anneler
doğumdan sonra :
Gelip geçici ağlama
nöbetleri, güçsüzlük ,
halsizlik, sıkıntı, üzüntü,
bebeğe karşı ilgisizlikle
karakterize "Bebek hüznü "
denen bir durum yaşar.
Destekleyici tedavilerle
olumlu yanıt verir.
Doğum sonrası bir ila
3 ay içinde gelişen karamsarlık ,
üzüntü, yetersizlik ,
hiçbir şeyden zevk alamama,
çocuğa, ev işlerine bakmamak
gibi hallerinde tam bir
depresyon geçiriyor denmektedir.
Ciddi tedavi gerekmektedir.
Hastaların çoğu tedavi
ile düzelir. Bazılarında
depresyonun belirtileri
uzun süre üzerinde kalabilir.
Distimik Bozukluk
Eskiden nörotik depresyon,
depresif kişilik, nevrasteni
diye nitelendirilirdi. Hastalarda
en az iki yıl süren
ve çok ağır olmayan depresyon
belirtileri vardır. Uyku
bozuklukları, hiçbir şeyden
mutlu olamama, müzmin
karamsarlık hali, yogunluk,
istek ve ilgi azlığı, güvensizlik
hissi, bedensel yakınmalar
dile getirilir. Bu bozuklukta
bir kaç gün , bir kaç
hafta iyilik dönemleri
görülebilir.
Ancak bu iyilik dönemleri
iki ayı geçmez.

Postpsikotik depresyonlar
Şizofreni gibi gerçeği
değerlendirme yeteneğinin
bozulduğu, "akıl hastalıklarında
da zamanla depresyon gelişebilir.
Organik nedenlere
bağlı depresyon
Bir çok fiziksel bozukluğa
bağlı depresyonlar
görülebilmektedir. Örneğin;
Hormonal sistemdeki bozukluklar,
Nörolojik bazı hastalıklarda
( Örneğin Parkinson, Multipl skleroz)
kan hastalıklarında, kanserde, enfeksiyon hastalıklarının bazılarında,
kaza ve ameliyetlardan sonra depresyon gelişebilmektedir. Uzun süre
kullanılan tansiyon düşürücü,
ülser giderici bazı ilaçlar
bağımlılık yapan uyarıcı
ve uyuşturucular, kortizollü
ilaçlarda depresyon yapabilirler.
Depresyonun Mantığı
Depresyondaki olumsuz
düşünceler, hatalı ve tek
yanlı işleyen bir mantık
sisteminin ürünü. Bu mantık
sisteminin bir tarafından
ne verirseniz verin, diğer
taraftan mutlaka
karamsar ve umut kırıcı
yorumlar çıkıyor. Umuda
çıkan tüm yollar özenle
kapatılmış. Söz konusu sistem
altı temel mantık hatasına dayanıyor.
1. Keyfi çıkarsamalar:
Yeterince kanıt olmamasına
karşın, yaşanan olaylar
ve içinde bulunulan koşullar
hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır.
Örneğin, sınava hazırlanmakta
olan bir kişi, ortada bir neden
yokken, başarılı olamayacağı
kararına varabilir. Ya da,
depresyona giren bir işadamı,
iflasının kaçınılmaz olduğu
inancına saplanabilir.
2. Seçici odaklanma: İçinde bulunulan
durum ya da yaşanan
deneyimlerin kötü yanları
üzerinde odaklanılır. Dolayısıyla,
günboyunca bir çok
olumlu ve olumsuz olaylarla
karşılaşan kişi, akşam
olduğunda yalnızca yaşadığı
olumsuzlukları anımsar
ve berbat bir gün geçirdiği
kararına varır.
3. Kişiselleştirme: Kişi,
kendisiyle ilgili olmayan ya da
çok az ilgili olan olayları üzerine alınır.
Örneğin, yolda karşılaştığı ve
muhtemelen onu görmemiş olan bir arkadaşının selam vermemesini,
´Mutlaka onu kıracak bir
şeyler yapmış olmalıyım
´ biçiminde yorumlayabilir.
4. Aşırı genelleme: Tek
bir olaydan genel sonuçlar
çıkarılır. Kişi, otobüs zamanında
gelmediği için, hiç bir işinin yolunda
gitmediği yargısına varabilir.
Ya da arkadaşı zamanında
telefon etmediği için, artık
hiç kimsenin onunla
ilgilenmek istemediği
sonucunu çıkarabilir.
5. Ya hep ya hiç biçiminde
düşünme: Her türlü
olay ´ya hep ya hiç
´ kuralına göre değerlendirilir.
Mükemmel olmayan her şeyin berbat
olduğu yargısına varılır.
Kişi, yalnızca siyah
beyazdan oluşan, diğer tonları
olmayan bir yargılama sistemine sahiptir.
6. Küçümseme veya
büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken, hatalarını abartır.

DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ARTIK TEDAVİ EDİLEBİLİYOR
İkibinüçyüzyıl önce adı
konup tanımlanmış bir insani
sorun olan aşırı duygulanma
halleri, yani aşırı üzülme
ve aşırı coşma,
ancak son elli yıldır etkili
bir şekilde tedavi
edilebiliyor. Çağımızın çözümlenebilir
sorunu olan çöküntü ve
taşkınlık, artık, hekimlerin
diğer tedavi edilebilir hastalıklar
gibi gördüğü bir sorun.
Aslında acısını da çeken bilir.
Bir düşünün: Bir zamanlar
ne denli iradeli bir insan
olsanız da gün gelip, bir
nedenle çaresiz, çekilmez
çözümsüz bir insan oldunuz
ve hatta size bu işten kurtulmak
olası değil gibi geliyor ve
bunu çözmenin tek yolunun
ortadan yok olmak olduğu bile
aklınıza geliyor. Eşiniz
dostunuz artık eskisi gibi kolay
anlaşılır bir insan olmadığınızı
ima ediyor ve sizin
kendinizden yakındığınız kadar
onlar da sizden yakınıyor.
Sonra birisi diyor ki,
dostum, boşuna bu çektiklerin,
bunun çaresi var! İnanmak
ne kadar da zor. Oysa
bunun çok uzun bir öyküsü
vardı, bunlar nasıl düzelir?
Yarı inanır yarı inanmaz bir
halde bir uzmana gidiyorsunuz,
ve tanı konuyor: "Bu bir
depresyon..." Sunulan
çareye inanmamakla
birlikte sizi denemeye
davet eden çağrıya kulak
verdiğinizde bir ay gibi bir
sürede, dünyaya bakarken
kullandığınız gözlükler değişiyor.
Kendinize güveniyor,
dünyayı yaşanır bulur oluyorsunuz.
Eskiden kafanızda binlerce
kez evirip çevirdiğiniz sorunlar
size artık çözülebilir geliyor.
Bunu da hekimin size
yazdığı bir reçeteye ve/veya
sorduğu bazı sorulara borçlusunuz.
Yanlış anlamadınız,
çöküntü ve taşkınlık artık
tedavi edilebiliyor. Yeterki
siz bir uzmanın sizi
değerlendirmesine izin
verin. Bunu deneyenlerin
yaklaşık yüzde yetmişi
çare buluyor. Bu hiç de
düşük bir oran değil.
Psikiyatrist
Doç. Dr. Levent METE

Depresyonun Tedavisi
Tedavide iki ana prensip vardır.
1-İlaç tedavisi
2-Psikoterapi metodları.
Bu iki yöntem birlikte
uygulandıklarında eni
iyi cevaplar alınır.
Bütün hastalık belirtileri
geçtikten sonra yapılması
gereken şey en az 6 ay
daha ilaç kullanımı ve
belirli aralarla psikiyatristinizle
görüşmektir. Unutmayın
bir kez depresyon
geçirmek ikincisinin daha
kolay gelmesine işarettir.
Depresyon tedavi edilebilen
bir hastalıktır Hafif depresyonlarda genellikle aile ve ve dost çevresinin desteği yeterli olur. Ancak uzun süren, çalışmayı, kişinin günlük yaşamını ve toplumsal yaşama katılmayı aksatan depresyonlarda konuyla ilgili bir uzmanın yardımı gerekir. Depresyon tedavisi için günümüzde psikoterapilere ve antidepresan ilaçlara başvurulmaktadır. Depresyonda kişinin çevreyle ilişkisinin azalması, ona yönelik toplumsal desteği azaltmakta ve toplumsal desteğin azalması da çevreyle ilişkileri daha aza indirmektedir. Bu kısır döngü antidepresan ilaçlarla kırılabilirse hastanın normal düşünce biçimine geri dönebilir ve yaşam karşısında yeni bir tutum takınabilir.
Depresyon belirtileri 2 haftadan fazla sürüyorsa mutlaka bir psikiyatrise gidip tedavi olmak gerekir. Günümüzde depresyon giderici çok güçlü ilaçlar geliştirilmiştir. Psikiyatrislerin tedavide bir çok seçenekleri vardır. 2-3 aylık bir tedavi ile ciddi düzelmeler sağlanabilmektedir. Tedavinin süresi hastalığın ciddiyeti, süresi tekrar edip etmediğine göre ayarlanır. Psikoterapi ile birleştirilen ve sosyal düzenlemeler ile desteklenen tedaviler daha iyi sonuçlar vermektedir.
Depresif hissetme varsa veya depresyona girilmiş ise, öncelikle hastanın fiziksel bir rahatsızlığının olup olmadığı araştırılır.
Fiziksel bir hastalık görülmüşse, konuyla ilgili bir uzmana başvurulmalıdır. Fiziksel rahatsızlık tedavi edilirken ya da tedaviden sonra bir psikiyatrisle görüşülerek, hastaya depresyon tedavisi uygulanmalıdır.
"Fiziksel bir hastalığa bağlı olmayan travma" sonrası veya "Bir nedene bağlı olmayan bir depresyon" söz konusu ise, bir psikiyatr terapiste başvurulmalıdır. İlaç tedavisi ve terapötik yaklaşımla depresyon tedavi edilmektedir.
Depresyonda psikoterapi her bireyin kendi özgün dünyasındaki dinamikler, iş, eş, sosyal yaşamla ilgili sorunları ve bunlarla başa çıkma yöntemleri, hastanın genetik yapısı, çocukluğunda yaşadığı travmalar, davranış döngülerinin bugünle bağlantısı, yaşadığı olaylara getirdiği yorumlar, yetersizlik ve çaresizlik hissettiği durumlar, yeni bir düşünce sistemi geliştirmeyi öğrenebilmesi, algı çarpıklıkları düzeltilerek yapılır. Modern tıp günümüzde, tedavisi bittikten sonra da bir süre psikoterapi, ve daha sonra da destekleyici psikoterapi ile hastanın güçlenmesini önermektedir.
Dr.Tülay ARSU

Yeni tedavi
Depresyon çağımızın ruh hastalıklarının vebası gibi değerlendirilmektedir. Yaygınlığı ve tedavisinin başka psikiyatrik rahatsızlıklara oranla yüz güldürücü olması dikkatlerin hep üzerinde toplamasına neden olmuştur. Ve bu arada hekimler tedavi için hep yeni arayışlar içerisinde bulunmuşlardır.
Tedavi için yapılan araştırmalar öncelikle depresyonun nedenine yönelik araştırmaların artmasına neden olmuştur. Yapılan beyin araştırmaları rahatsızlığın kaynağına yönelik bir çok farklı durumu tespit etmiş olmakla birlikte beyinde bulunan bir merkezin (corpus pineale) güneş ışığıyla uyarılması neticesinde beynin daha aktif ve canlı uyarı olduğu keşfedilmiş. Bu buluş özellikle kuzey ülkelerinde kış aylarında havanın kapalı olduğu zamanların çok fazla olması nedeniyle gün ışığından oldukça az faydalandığı tespit edilmiştir.
Bu durum güneş ışığının suni olarak verilmesi ile tedavide fayda sağlanabileceği tezinin öne sürülmesine neden olmuş ve denemişlerdir. Bir süre sonra hakikaten faydalı neticeler alınmış insanlar daha az depresif bulunmuştur. Ancak yinede bu tedavi yeterince faydalı bulunmamıştır. Başka tedavi yöntemleri araştırılmaya devam edilmiştir.
Bir süre önce gazetelerde gördükleri bir haber neticesinde depresyonlarını bu ampullerden çıkan ışıkla tedavi ettirmek istediğini söyleyen bir grup hastam oldu. Şunu hatırlatmakta fayda var. Bu ışık ne kadar iyi taklit edilirse edilsin güneş ışığının kalitesini asla yakalayamaz. Ve kaldı ki Türkiye en az güneş alan bölgesi olan Doğu Karadeniz bölgesi dikkate alındığında bile böyle bir tedaviye ihtiyaç göstermemektedir. Çünki Türk insanı güneşten faydalanmak adına coğrafi olarak çok şanslı bir noktada yaşamaktadır.
Bu anlamda ışık tedavisini dışlarken hatırlatma fayda var şu an depresyon için en etkili tedavi metodu ilaç ve psikoterapinin birlikte uygulanmasıdır.

Yaslılarda Depresyon
Londra, New York, Nantwich ve Liverpool´da yürütülen bir dizi çalışmada, 65 yaşın üzerindeki kişilerde depresyonların , doğal gidişi ve sonuçları araştırıldı.Bu çalışmalarda Geriyatrik Mental Durum Çizelgesi´nin topluma uyarlanmış şekli, ve bilgisayarlı bir tanı sistemi kullanıldı. Normal yaşlılar beklenenin aksine yaşantılarından hoşnut ve oldukça aktiftiler. Yaşlılarda da önemli oranlarda depresyon görülüyor fakat yaşla birlikte depresyona yatkınlık artmıyordu. Depresyonu olan yaşlılarda tedavi görenlerin oranı düşük. Spontan iyileşme olabiliyor, fakat bu iyileşme sıklıkla uzun zaman alıyordu. Depresyonu olan yaşlı hastaların önemli bir kısmına tanı konamamaktadır. Bu, hastaların çökkün durumlarından daha az yakınmaları, hastalıklarını bedenselleştirme ve depresyonu reddetme eğilimleri ya da yaşlıların doğal olarak çökkün olacakları inanışına bağlı olabilir.
J.R.M. Copeland, M.E.Dewey

ÖZET
Depresyon her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Majör Depresyon ( büyük depresyon) nöbetlerle gelen ve tam düzelen bir özelliğe sahiptir.
Toplumun her kesiminde görülebilir.
Psikiyatrik hastalıklar arasında en sık rastlanan bir tablodur.
Yaşam boyunca her 100 erkekten 10´unun ve her 100 kadından 20´sinin Depresyon geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.
Depresyon ruhsal bir hastalıktır.
Depresyon çok yaygın bir sağlık sorunudur. Ülkemizde yaklaşık her on kişiden birinde depresyon görülmektedir.
Ancak halk ve doktorlar tarafından yeterince tanınmamaktadır.
Depresyonlu kişinin iş verimi düşer, çalışamaz, insanlar ile olan ilişkileri bozulur.
Aileye ve topluma getirdiği ekonomik yük çok büyüktür.
Depresyon tedavi edilebilen ve tam olarak düzeltilebilen bir hastalıktır.
Depresyon tedavi edilmezse intahar ile sonuçlanabilir. İntihar olgularının büyük bir bölümü depresyon geçiren hastalardır.
Depresyonun tanınmamasının ve yeterince tedavi edilmemesinin hastaya ve topluma maliyeti çok yüksektir.
Tanınması ve tedavi edilmesi halkın ve doktorların eğitimi ile mümkün olabilir.
ABD’de depresyon hastalarının 2/3’ü çeşitli nedenlerle tedavi görememektedir.Türkiyede bu konuda yapılmış araştırma yoktur ancak benim kanıma göre bu oran yurdumuzda çok daha yüksektir. Psikiyatriste başvurmama nedenlerinden bazıları şunlardır: hastalık bilinememekte, hastalar çevresi tarafından zayıf oldukları gerekçesi ile suçlanmakta, hastalık dolayısı ile iş güç yapamaz durumda olan hastalar yardım isteyecek enerjiyi kendilerinde bulamamakta bazende yanlış tanı konup tedavi yanlış uygulanmaktadır.

DEPRESYONA YAKALANMA RİSKİNİZ NEDİR? Yaşam boyu depresyon geçirme riski %15 dolayındadır. Kadınlarda bu oran %25’e kadar çıkmaktadır. Hemen hemen tüm toplumlarda depresyon kadınlarda iki kat daha fazladır.Gebelikte, doğum sonrası dönemde ve menopozda depresyon geçirme riski artar. Bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir, ancak kadınların hormonları bundan sorumlu olabilir. . Sürekli bedensel hastalığı olanlarda daha fazla görülür. Örneğin infertilite(kısırlık) tedavisi gören kadınlarda normal kadınlara göre iki üç kat fazla depresyon görülmektedir.
Hastaların %50’si 20-50 yaş arasındadır. Bununla birlikte çocuklarda ve yaşlılarda da depresyon görülür. Boşanmış, ayrı yaşayan veya yalnız yaşayanlarda evlilere göre daha sıktır Sosyal çevre veya ekonomik seviye ile depresyon geçirme oranı arasında ilişki yoktur.Kütürel etkenlerle depresyon arasında ilişki yoktur.Yakın akrabalarda depresyon geçiren birilerinin olması depresyon geçirme riskini artırır.
Depresyon hastalarının yardım istemek için genelde yardıma ihtiyacı vardır. Depresyonun doğası gereği hastalar genelde kendiliğinden yardım istemezler. Hastalar sıklıkla enerji, ilgi ve istek azlığından yakınırlar. Bu nedenle depresyonu olan hastaların aileleri, arkadaşları veya diğer hekimleri tarafından psikiyatriste yönlendirilmeleri gerekir. İntihar düşüncesi varsa acilen psikiyatriste başvurmak gerekir. Halk arasında yaygın olan inanışa göre intihar düşüncesini ifade eden kişiler pek intihar etmezler. Ancak yapılan araştırmalar bu inanışın doğru olmadığını göstermiştir. Bu nedenle bir yakınınız intihar düşüncelerini sık ifade ediyorsa bunu önemseyin ve en yakın zamanda bir uzmana başvurmasına yadımcı olun. Depresyona yakalanmak sizin tercihiniz değildir ancak tedavi olup olmamak sizin elinizdedir...

Yaptığınız sayısız diyete rağmen bir türlü fazla kilolardan kurtulamıyor musunuz? Bunun sebebi hormon bozukluğu veya fazla insülin de olabilir diyor uzmanlar...
Naturabella Medikal Estetik Merkezi Hekimi Dr. Neslihan İbrahimoğlu sürekli diyet yapanların neden bir türlü kilo veremedikleri konusunda açıklamalarda bulundu. İnsan vücudu zamanla gevşemeye başlar, kaslarını kaybeder, suyu tutma özelliği azalır. Yağlanma artar. Sarkmalar meydana gelir. Orantısız yağ birikimi ve kasların gevşemesiyle hiç de estetik olmayan şekil bozuklukları meydana gelir. Bu sorunu diyet ve egzersizle düzeltmeye çalışmanıza rağmen başarısız oluyorsanız, hormon yetersizliği ve dengesizliklerini mutlaka düşünmelisiniz. Çünkü hiçbir diyetle altta yatan hormon dengesizliğini düzeltmeden sonuç alınamaz. Hormon seviyeleri yaşla birlikte değişmeye başlar. Bazen de yaşla ilgisi olmayan hormon dengesizlikleri görülebilir. Üreme sistemlerindeki hormon bozuklukları çok önemlidir. Hormonal sistemdeki denge, kilonuzun sabit kalmasını sağlar. Dengesizliğin nereden geldiğini ortaya çıkarmak en önemli basamaktır. Kendinizi aşağıdaki soruları sorarak değerlendirebilirsiniz:
YÜZÜNÜZ MÜ ŞİŞİYOR?
Özellikle sabahları yanaklarınızda ve göz kapaklarınız da şişkinlik, gözlerinizin altında torbalanma görülüyor mu? Ayak ve el bileklerinizde şişme var mı? Cevabınız evet ise; muhtemelen tiroid bezleriniz fazla çalışmıyor olabilir.. Adet döneminiz öncesinde göğüslerinizde aşırı bir şişkinlik hissediyor musunuz?
CANINIZ TATLI MI ÇEKİYOR?
Göğüsleriniz normal ölçülerden çok fazla mı büyüyor? Basenlerinizde ve kalçalarınızda yağ birikimi çok mu fazla? Armut tipinde bir kilo fazlalığınız mı var? Sürekli şekerli yiyecekler mi tüketmek istiyorsunuz? Büyük ihtimalle insülin salınımında bir fazlalık olabilir. İnsülin, vücudumuzun karın, kalça, basen bölgelerinde yağ depolayarak yedek enerji oluşturur. Çok fazla insülin yağ demektir. Yukarıdaki sorulardan en az birine evet diyorsanız, mutlaka doktorunuza danışmalısınız.
NE YAPMALI?
Beslenme şeklinizle de hormonal dengenizi destekleyebildiğinizi unutmayın! İnsülin değerinizi düşürmek için bol sebze ve meyve yemelisiniz, özellikle meyveleri ayrı bir öğün olarak tüketin. Balık gibi et ürünleri ve faydalı yağlar insülin salınımını düşürür. Ekmek, makarna ve şekerli gıdalardan kaçınmalısınız. Proteinli gıdalar faydalı yağlar aynı zamanda hem erkek hem de kadınlar da cinsiyet hormonlarının artmasını sağlar. Bu yüzden diyetinizdeki protein miktarı önemlidir.

Bahar aylarında güneşin sıcacık etkisi içimizi ısıtmaya, psikolojik olarak pozitif enerji vermeye başlamasına rağmen nedense bir yorgunluk, bezginlik hali başgösterir çalışanların çoğu işe gitmek istemez, sabah yataktan kalkmak bir kabus durumunu alır...
Uzmanlara göre bahar yorgunluğu ya da bahar depresyonu; özellikle bahar mevsiminin başladığı günlerde birçok kişide görülebilen, genel bir bitkinlik, güçsüzlük ve enerji noksanlığı, isteksizlik, uykusuzluk ve vücutta karıncalanma gibi belirtilerle seyreden bir rahatsızlık hali olarak tanımlanıyor. Peki hepimizi etkisi altına alan bu durum neden ortaya çıkıyor? Bu konuda daha detaylı bilgi almak için Acıbadem Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Koptagel İlgün ile görüştük: "Kışın soğuk ve güneşsiz günleri yavaş yavaş yerini baharın neşesine ve sıcaklığına terk ediyor. İşte bu hava ve mevsim değişikliği insan biyoritmini (insan vücudu hassas bir saat gibi bu değişikliklere uymaya çalışır) olumsuz etkiliyor. Bahar mevsiminde dğal olarak havadaki elektrik yükü artıyor. Bu yük havada bulunan pozitif ve negatif yüklü iyonlar aracılığıyla taşınmaktadır. Bu taşıma dengesi bozuklukları iklim değişikliği dönemlerinde sıkça karşımıza çıkar. İnsanlarda yorgunluk belirtileri ve ruhsal sıkıntılara bile yol açarak rahatsızlık sebebi olurlar. Havadaki elektrik yükü şehirlerde ve de özellikle büyük şehirlerde daha fazladır. Bu duruma bir de hava kirliliği, sanayi atıkları ve trafik yoğunluğu eklenirse, kişilerdeki bahar yorgunluğu belirtileri daha da yoğun olarak yaşanır. Bahar ayının ve güneşin getirdiği rehavet duygusuna, stres ve gerginlik duygusu da eklenince insanda mevcut olan birçok hastalık da negatif olarak etkilenmektedir (mide hastalıkları, asabi kolit rahatsızlıkları, koroner damar hastalıkları, depresyon ve panik ataklar v.s.). Meteorolojik değişiklikler insan vücudundaki su dengesini de negatif yönde etkiler.?" Prof. Dr. Koptagel İlgün, bahar yorgunluğunu tarif ederken üç gruba ayırıyor. Kronik yorgunluk sendromu, mutsuzluk yorgunluğu ve bahar yorgunluğu. Ona göre bu üç üç grup hastalık belirtilerini birbirlerine yakın birçok bulguları olmakla beraber birbirinden ayırmak gerekiyor. İlgün bu konuda birçok noktaya dikkat çekiyor: "Bir kişi fiziksel olarak yorgunluktan, tüm eklem ağrılarından ve yataktan yorgun kalkmaktan ya da gün içerisinde çabuk yorulduğundan bahsederken, bir başkası ruhsal ya da psikolojik yorgunluktan bahsedebilir. Yine vücudunda enerji azaldığından dolayı birçok aktiviteye katılma isteksizliği duyan kişilerin sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur. Eğer bir yorgunluk aylarca sürüyorsa, hatta yatak istirahatı ile de geçmiyorsa müzminleşmiş (kronik) bir yorgunluk hastalığından bahsedilebilir. Öyle yorgunum ki demekle seyredebilen yorgunluk halini, kronik yorgunluk sendromundan ayırmak gerekir." İster bahar yorgunluğu olsun ister diğer yorgunluk rahatsızlıkları olsun; yorgunluk birçok hastalık belirtilerini etkiler. Örneğin; Kas ağrıları, omuz, sırt ve boyun ağrıları. Yorgunlukla birlikte; konsantrasyon bozukluğu, neşesizlik, aşırı sinirlilik, hafıza zayıflaması ve uyku bozuklukları. Yorgunluk hareketsizliğiyle birlikte aşırı yeme problemi şişmanlık olur ve de o da birçok rahatsızlığı negatif olarak etkiler. Uyku ritmi bozukluğu; uykuya dalma güçlüğü bazen de aşırı uyuklama hali gibi. Baş ağrıları. Stres ve ruhsal gerginliğe bağlı olarak bağırsak ve mide rahatsızlıkları. Bahar mevsiminde mide ve oniki parmak ülseri olanlarda hastalık nüksleri daha çok görülebilir. Bağırsaklarda gaz, kabızlık ve ishal gibi düzensiz bağırsak hareketlerini beraberinde taşıyan, hassas bağırsak sendromu diye adlandırılan durum görülebilir. Baharda daha çok görülen ve diğer yorgunluk rahatsızlıklarını artıran durumlarını özetlersek Beslenme alışkanlığı bozuklukları bu duruma neden olabilir. Besinlerle yeterli miktarda vitamin, mineral alınmayan durumlarda yorgunluk tetiklenebilir. Tembel bir yaşam biçimi de yorgunluk sebebi olabilir. Tiroid bezinin çalışma düzensizlikleri özellikle bu bezin az çalışması yorgunluk belirtilerini artırır. Çünkü bu durumlarda hafıza zayıflaması, uyku eğilimi, adale ağrıları normalden fazla görülür. Birçok enfeksiyon hastalığı, mikroplar veya virüslerle meydana gelmiş olsun, yorgunluk belirtilerini artırırlar. Tansiyon, kalp hastalığı, alerji, nezle ve bazı ağrı kesici ilaçla beraberinde yorgunluk belirtilerini getirir. Tansiyonda sık sık inip çıkmalar, kan şekeri düşmeleri, gürültülü ortamlar, fazla sıcak ya da soğuk ortamlar, stresli iş ortamı, kirli hava gibi durumlar da yorgunluğa yol açabilir. Fazla kafein, yoğun sigara kullanımı, aşırı alkol ve madde alışkanlıkları da yorgunluk tetikleyen durumlardır. Bahar yorgunluğunun iş hayatına yansımasını Prof. Dr. Koptagel İlgün şöyle anlatıyor: ?Bahar yorgunluğu yaşayan kişilerin durumu iş yerlerine de yansıyabilir. Ayrıca iş yeri yorgunluğundan muzdarip olanların taşıdıkları stres oranınından dolayı hissettikleri bazı rahatsızlıklar da söz konusudur. Dinlenmek için süre ayırmayan ve yüksek aktivite ile çalışanlarda iş yeri yorgunluğu daha fazla görülür. Yoğun bir tempo ile çalışanların masalarında bile uygulayabilecekleri gevşeme, relaksiyon teknikleri uygulamaları faydalı olur. Olaylara iyimser ve olumlu bakmak yorgunluk giderici bir ilaç olabilir. Bahar yorgunluğu ve diğer yorgunluk durumlarında esas ve eşlik eden sebepleri belirleyip ona karşı önlem alınmalıdır. Eğer yorgunluk yaşayan kişilerde, durumu tetikleyici hastalıklar tespit edilirse onları önleyici tedaviye başvurulmalıdır. Kansızlık durumu varsa sebep belirlenip önlem alınabilirse yorgunlukta önlenmiş olur. Aile ve iş yerlerinde sosyal ve psikolojik problemler varsa, önlenmelidir." Yorgunluk sorunu olan hastalarda B ve C vitaminlerinden, magnezyum, potasyum ve çinko desteğinden de faydalanılıyor. Gevşeme egzersizlerinden yararlanılması da sıkça başvurulan bir yöntem. Meyve ve sebze ağırlıklı beslenmeye önem vermek, günlük içilen su miktarını 3 litre civarında tutmak, iyi ve kaliteli bir uyku düzenini sağlamak stresi azaltabilir. Sigara, alkol ve kafeinden uzak durmak gerekiyor. Yorgunluğu giderir ve rahatlatır düşüncesiyle aşırı alkole başvurmak yanlış kabul ediliyor. Yatarken alınan depresyon azaltan, uyku düzenleyen ve kas gevşeten ilaçlardan da yararlanılabilir.ESRA ÖZÜBEK
     

Bahar aylarında insan metabolizmasında oluşan değişiklikler yorgunluğu da beraberinde getiriyor.
5 Nisan 2004 — Bahar yorgunluğu bir hastalık olarak tanımlanıyor ve önlem alınması gerekiyor. Önlem alınmazsa bahar yorgunluğu kronikleşebiliyor.
Kışın soğuk günleri yavaş yavaş yerini baharın neşesine ılıklığına bırakırken birçok kişide halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları, uyku isteği gibi ortak şikayetler gözleniyor. Bu yakınmaların çoğu bahar yorgunluğuna bağlanıyor.
Bu yorgunluğa bağlı olarak kalp ve romatizma hastalarında yakınmaların arttığını belirtiyor. Bahar yorgunluğu önlem alınmazsa kronik yorgunluk sendromuna da dönüşebiliyor.
HAVADAKİ ELEKTRİK ARTIYOR
Bahar mevsiminde havadaki elektrik yükü artıyor. Bu yükün iyonlar aracılığıyla taşındığı vurgulanmaktadır. Pozitif ve negatif değerde iki tür iyondan pozitif olanlar arttıkça vücuda zindelik getirir. Negatif yüklü iyonların artması ise yorgunluk, halsizlik ve gerginliklere neden olur. Havadaki elektrik yükü şehirlerde daha fazladır. Taşıtların havayı kirletmesi, sanayi atıkları, trafik keşmekeşi elektrik yükünü artırır.
Elektrik yükünün yoğunluğu, bahar mevsiminde sinir gerginliğini ve stresi tırmandırıyor. Bu durum, damarlardaki büzülmeyi artırıyor. Damarlardaki büzülme midede olursa ülsere bile neden olabiliyor. Uzmanlar, bahar mevsiminde sebze ve meyvelerin yanısıra bol sulu gıdaları da soframızdan eksik etmememiz gerektiğini söylüyorlar; çünkü meteorolojik değişiklikler yüzünden vücuttaki su oranında bozukluklar görülebiliyor.
Bahar yorgunluğunun etkilerinden kurtulmak mümkün. Eğer yakınmalar süreklilik kazanmışsa ve kendinizi her zaman halsiz ve bitkin hissediyorsanız, kronik yorgunluk ile karşı karşıyasınız demektir.
A TİPİ İNSANLAR ADAY
Eğer, yönetici kadrosunda çalışan sorumluluğu fazla olan biriyseniz, halsizlik, kırıklık, boğaz ve baş ağrılarıyla gelişen kronik yorgunluk sendromu sizin de kapınızı çalabilir. Kronik yorgunluk sendromu olan kişi, gözlerinin önünde beneklerin uçtuğunu, devamlı baş ağrısı ile birlikte sanki kerpetenle ensesinin sıkıldığı hissine kapıldığını söyler. Eklem ağrılarından yakınır. Bu kişilerin işteki konsantrasyonları bozulur. Eklem ağrıları, ruhsal sıkıntılar yakalarını bırakmaz.
Kronik yorgunluk sendromuna yakalanan kişilerin çoğunluğu yaptığı işten, çalışma ortamından ötürü devamlı duygularını, sıkıntılarını baskı altına alıyor. Bu şekilde yıllarca baskı altında kalan duygular, stres ve iş yoğunluğu sonucunda patlama noktasına geliyor.
MUTSUZLUK YORGUNLUĞU
Bahar yorgunluğu ve kronik yorgunluk dışında bir de “mutsuzluk yorgunluğu” denilen bir yorgunluk türü var. Kendini sürekli halsiz, isteksiz, yorgun hissedenler bu gruba giriyor. Söz konusu kişilerin yorgunluk hisleriyle mutsuzlukları arasında bağlantı olduğunu belirtiliyor. Mutsuzluk yorgunluğu, insanın psikolojisiyle çok yakından ilgilidir. Bu sorundan kurtulmak için öncelikle yaşamı sevmek, mutsuzlukların, hayal kırıklıklarının gelip geçici olduğuna inanmak gerekir. Söz konusu gruba giren kişilerde şikayetler bedensel bir rahatsızlıktan değil de, psikolojik sorunlardan kaynaklandığı için hastaların psikolojik tedavi görmesi gerekebilir.
KRONİK YORGUNLUKTAN KORUNUN
Kronik yorgunluğunuzun gerçek nedenini araştırın. Eğer sorun iş yoğunluğunuz ise çalışma temponuzu düşürün, monotonluk ise yaşamınızı renklendirecek uğraşlar bulun.
Kronik yorgunluğa karşı en iyi ilaç tatile çıkmaktır. İmkanlarınızı zorlayarak birkaç günlüğüne de olsa kent dışına kaçın.
Her gün sabahları aç karnına en az 5 dakika yürüyüş yapın. Ancak bu yürüyüşleri güneşli günlerde yapmaya özen gösterin.
Her sabah 10-15 dakika aç karnına jimnastik yapın. Ama vücudunuzu aşırı yormaktan da kaçının. Jimnastik yapacağınız odayı ciğerlerinize bol oksijen girmesi için bir süre havalandırmayı unutmayın.
Sofranızdan meyve ve sebzeyi eksik etmeyin. Sevmeseniz de mevsimin özelliğini taşıyan meyve ve sebzelerin bütün çeşitlerinden bol miktarda yiyin.
ÖNLEMLER
Baharda vücudun daha çok vitamin ve minerale ihtiyacı oluyor. Özellikle de B ve C vitaminleri ile potasyuma. B ve C vitaminleri sebze ve meyvelerde, potasyum da domates, patates ve kayısıda bol miktarda bulunuyor.
Günde 3 litre su için. Yemek yemeden ve yatmadan önce azar azar içerek vücudunuza ihtiyacı olan suyu sağlayın.
Uku ritmine dikkat edin. Rahat bir uyku için yatağa girmeden önce günlük bütün stres nedenlerinizi aklınızdan uzaklaştırın. Hoşunuza giden konuları düşünün veya hoşlandığınız bir film seyredin.
Alkol kullanıyorsanız, mümkün olduğunca azaltın. Çünkü yorgunluktan kurtulmak için alkole sarılmak çözümü zor problemleri ortaya çıkarabilir.
ntvmsnbc.com


Kadınların kabusu selülitleri üç haftalık kürle yok ediyor.
•Kış boyunca biriken fazla kilolarınızdan kurtulmanızı sağlıyor.
•Vücutta biriken toksinleri atıyor, kolon kanserini önlüyor.
•Kan dolaşımını düzenleyip, vücudumuzun canlanmasını sağlıyor.
Lahana ile vücudunuz canlansın
Sabahları uyanmakta güçlük çekiyor; bütün gün yorgun, uykusuz dolaşıyorsanız, nedensiz yere kendinizi mutsuz, bezgin hissediyor ve sık sık baş ağrıları çekiyorsanız, siz de bir bahar yorgunusunuz demektir.
Bunlara ek olarak eklem ağrıları da olabilir. Uzmanlar, baharın ilk günlerinde değişen hormon dengesi ve hava şartları yüzünden sık sık bu tür rahatsızlıklarla karşılaşabileceğinizi söylüyorlar.
Baharı, canlı bir şekilde atlatabilmenin çaresi ise, ucuz ve kolay bulunan bir sebzede...
Beyaz lahana.
Enerji veren, vücuttaki toksinleri atan, bağırsak kanserini önleyen, düşük kalorili beyaz lahan kürü, bahar yorgunluğundan kurtulmak açısından son derece yararlı.
Bunun yanı sıra uzmanlar, baharın güzelliklerini kaçırmamak için özellikle bitkisek kürlerin, sebze ağırlıklı beslenmenin ve egzersiz yapmanın önemli olduğunu vurguluyorlar.
Fito- biyokimya alanında çalışmalar yaparak bitkilerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, baharın, sağlıklı beslenerek ve birtakım kürler uygulayarak oldukça rahat atlatılabileceğini söylüyor.
Saraçoğlu, "Beyaz lahananın toksin atıcı ve arındırıcı bir özelliği var. Besinler ve soluduğumuz hava üzerinden aldığımız toksinler protein özelliklidir. Protein özellikli olmaları, bu toksinlerin yağda çözülmeleri anlamına gekir ki, bu da vücudumuzun yağ dokusunda depolanmalarına sebep olur" diyor.
Ayrıca, böbrek, karaciğer, akciğer bu tür toksinlerin depolandığı organlarımız arasında gelir. Bu toksinler suda çözülmediklerinden, idrar ve terleme yoluyla atılmaları söz konusu değil. İşte, bu noktada beyaz lahana kürü mükemmel bir çözüm getiriyor.
Bu sayede toksinler, idrar ve terleme yoluyla vücudumuzdan atılırlar. Beyaz lahana kürünü uygulayanlar daha üçüncü ve dördüncü günde, yağlı yağlı terlediklerini hissedeceklerdir. Bu durum vücutlarından toksinlerin atıldığını gösterir.
Bu kürü uygulayanlar, aynı zamanda dengeli ve sağlıklı bir zayıflama kürü de uygulamış olurlar.
Bahar yorgunluğunun Türkiye’de olduğu gibi dünyada da yaygın olduğunu söyleyen Saraçoğlusözlerini şöyle sürdürdü,
"Doğa, bahar mevsimine girerken yeniden uyanışını, filizlenerek, çiçek açarak adeta bir dirilişin canlılığını, dinamik bir tazeliği ve dinçliği sergiliyor. Doğa böylesine uyanırken, insanların önemli bir çoğunluğu üstelik tam bu dönemlerde yorgunluktan, halsizlikten, isteksizlikten ve ruhsal olarak da daha hassas olduklarından şikayetçiler."
Saraçoğlu ayrıca, "Bu şikayetlerini de 'bahar yorgunluğu'na bağlıyorlar. İnsanlar kış dönemlerinde daha fazla yağ ve şeker tükettiklerinden, hem sağlıksız beslenirler hem de kilo alırlar. Vücutta toksin birikiminin en fazla olduğu dönemler genelde kış aylarıdır. Çünkü, bu aylarda, yanan kalorifer ve sobaların atmosfere verdiği zehirli (toksin) gazları da solumaktayız" diyor.
Yorgunluğa çareler
•Bol bol temiz havada yürüyün. Hem zihin hem beden rahatlar.
•Meditasyon yapın, kendinizle baş başa kalın.
•Kendinize uğraş bulun, kurslara yazılın.
•Arkadaşlarınızla sosyal aktivitelere katılın.
•Program yapın. Bir günden bir beklentiniz olmalı. Bir beklentiniz olmazsa gün de size bir birşey vermez.
•Kendinizi bırakmayın, bakımlı olun.
•Sağlıklı beslenin. Sebze- meyve ağırlıklı beslenin. Özellikle yeşil sebzelere ağırlık verin. Bunlar enerji verirler. Şok rejimlerden uzak durun.
•İçgüdünüzü dinleyin. Yorgunsanız, biraz dinlenin. Ama abartmayın.
•Tartışmalardan uzak durun.
•'Benden geçti'laflarını bırakın.
•Olumlu düşünmeyi bir görev bilin. Olumsuz düşünürseniz, olumsuzlukları görür bulursunuz.
Doğanın güzelliklerini fark edin.
•Doğadan uzaklaşmayın. Kır gezileri yapın, parklarda yürüyün.
•İçinizdeki sesi dinleyin.
•Aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkın.
•Size negatif enerji veren, olumsuz insanlardan uzak durun. Çünkü mutsuzluk da bulaşıcıdır.
Lahana kürü
•Kaynamakta olan yarım litre suda 6- 7 adet beyaz lahana yaprağını, 10 dakika ağzı kapalı olarak hafif ateşte pişirin.
•Sabah ve akşam olmak üzere aç ve tok karına birer su bardağı için. Bu işleme toplam 5 gün devam edin.
•Bu kürü 5 gün uyguladıktan sonra 3 gün ara verin ve tekrar 5 gün uygulayın. Böylece 10 günlük kür tamamlanmış olur.
•Toksin atıcı ve bağırsak kanserini önleyici bu 10 günlük kürü, 1 yıl boyunca 3 ya da 4 kez yapmak en doğrusudur.
•10 günlük kür için kesinlikle ihtiyacınız olan miktarı bir defada değil, her gün taze olarak hazırlayın.
•Kan dolaşımını düzenlemek amaçlı kullanımda 3-4 adet beyaz lahana yaprağı, kaynamakta olan yarım litre suya atılır ve hafif ateşte ağzı kapalı olarak 15 dakika pişirilir.
Sabah ve akşam aç veya tok karına bir su bardağı içilir. Her 3 günde bir, 3 gün ara verilerek toplam 21 gün içilerek uygulanır. 3 aylık aradan sonra tekrar; her 3 günde bir, 3 gün ara verilerek, toplam 21 gün içilerek ikinci ve son kür tamamlanmış olur.
7 Derde 7 Reçete/Hürriyet Eki


Çeşitli yollarla vücuda dışarıdan giren bazı yabancı maddelere karşı, organizmanın göstermiş olduğu tepkiye bağlı belirtiler. Bu tepki, normal insan vücudunda da vardır ve müdafayı sağlar. Alerji, aşırı bir tepki gösterme olayıdır. Bu aşırı tepkiyi gösteren bünyelere de Alerjik bünye denir.
Alerjiyi meydana getiren maddeler, ağız ve zerk etme yolu ile vücuda girebildikleri gibi. temas yoluyla da girebilirler.
* Ağız yolundan girerek alerji yapan belli başlı maddeler: Yumurta, balık, çilek, pastırma. sucuk, salam, tahin helvası, kaymak, süt ve sütlü besinler, çikolata gibi kakaolu besinler, kinin ve bazı ilaçlardır.
* Enjeksiyon (zerk) yoluyla girenler: Tetanos, difteri ve buna benzer koruyucu serumlar, tedavide kullanılan bazı ilaçlar (penisilin alerjisi gibi) ve böcek sokmalarıdır.
* Deri ve solunum yollarına temas ile alerji yapanlar: Bazı bitki özsuları, çam ağaçlarından damlayan terebentin maddesi. İlkbaharda meyve ağaçlarının çiçeklerinde bulunan sarı polen tozları ve hayvan tüyü.
Bunlardan başka alerjiye sebep olan maddeler veya amiller vardır. Meselâ, vücudun her hangi bir yerindeki bir mikrop veya parazit alerji yapabilir. Yine bazı kimselerde güneş ışınlarının alerjiye sebep olduğu bilinmektedir.
En çok rastlanan alerjiler, astım, ekzama, saman nezlesi ve ürtikerler olmakla birlikte, artık birçok şikayetler alerjiye bağlanmaktadır. İnsanlar, kendilerine iyi gelmeyen her şeye alerjileri oluğunu sanır. Ancak bugün alerjilerin gerçek sebepleri bilinmemektedir.
Derideki alerjiler çeşitlidir. Ekzama veya atopik dermatit sık görülür. Bu hastalık genellikle küçük çocuklarda deride kaşıntıya veya kabuklaşmaya sebep olur. Bu belirtiler özellikle yüzde, boyunda, kol ve bacakların eklem yerinde görülür. Alerji kaşıntılı, yer yer deride kabarıklık gösteren, üzeri kırınızı, hudutları düzensiz deri olayları şeklinde kendini belli etmektedir. Başka bir deri Alerji de ürtikerdir. Ürtiker; kabarık, ortası beyaz, çevresi kırınızı, plak şeklinde kalıntılı deri belirtileridir.
Kontak dermatif: Derinin Alerjiye yol açan maddeyle temas eden bölgelerinde görülen ve su toplayan kaşıntılı iltihaplanmalardır. Gözde Alerji belirtileri ise kaşınma kızarma ve göz yaşarmasıdır.
Alerjilerden en tehlikelisi anaflaksi denilen çeşididir ki, ölüme sebep olabilir. Solunum yolları tıkanır, tansiyon aniden düşer ve şok şeklindedir. Bu durumda ADRENALİN iğnesi vurulur.
Astım: Çeşitli Alerjik maddelerin teneffüsü ile ortaya çıkar. Alerjinin göğüsteki belirtisi kuru öksürük ve hırıltıdır. Astımlı hastalar nefes verirken hırıltı ses çıkarırlar. Çünkü hastanın bronşları daralmış durumdadır.
Bahar Nezlesi: İlkbaharda çiçek tozlarının burun iç yüzeyine teması ile olur. Burunda tıkanıklık, kaşıntı, hapşırma veya akma şeklinde kendini gösteren saman nezlesinde, nezleden farklı olarak akıntı uzun sürer. Serum verilmesinden sonra ortaya çıkan Alerjiye de serum hastalığı denir.
Tedavisi: Alerjik hadiselerin önlenmesinde, çeşitli yollar denenebilir. Kişi hangi maddeye karşı hassas ise, o madde ile temasını önlemek birinci yoldur. Kişinin hangi maddeye hassas olduğu Alerji testleriyle anlaşılır. Alerji yapan (alerjen) maddelerinin çözeltileri cilde zerk edilir. Ciltte hangi maddenin çözeltisi Alerji yapıyorsa, onun kişi için alerjen madde olduğu ortaya çıkar. Bu tespitten sonra doktor tarafından uygun tedaviye geçilir. Şok şeklindeki üzüntüler de, Alerjik bünyelerin Alerji olmasına sebep olur. Böyle durumlarda üzüntülü ortamdan uzaklaşmak en uygun tedavilerdendir. En çok kullanılan Alerji ilaçları antihistaminiklerdir. Bu antihistaminikler çok çeşitli olup, bir kişiye faydalı olan bir antihistaminik, diğer kişiye faydalı olmayabilir. Kalsiyumlu ilaçlar ve bilhassa kalsibronat, ültiker ve üzüntü ile ortaya çıkan alerjilere iyi gelmektedir. Kalsiyumlu ilacın yanına C. D ve B6 vitaminlerinin de verilmesi hassasiyeti azaltır. Doktor nezaretinde kortizonlu ilaçlar da kullanılabilir. Bu kortizonlu ilaçların dozunun (miktarının) uygun olarak alınması gerekir.
GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL; HAZIRLANIŞI
Maydanoz, limon ve suyu
karıştırıp blenderdan geçirin.
Hazırladığınız bu karışımı
sabah aç karnına kahvaltıdan
15-20 dakika önce için. 15 gün
boyunca her sabah düzenli
olarak tüketin. İkinci günden
itibaren kendinizi daha dinç ve
zinde hissedeceksiniz.

|
Bugün 1 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|