KaRDeLeN - Sağlık
   
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Anlamlı Sözler
  Tv İzle
  Kardelen Şiirleri
  Denemeler Bana Özel
  Sevgi Üzerine Hikayeler
  Dua Dinle
  Dua'lar
  Mevlana
  Esmaül - Hüsna
  ÇENGELKÖYDE SATLIK BİNA
  Sağlık
  SONSUZ SIR OLAN İNSAN
  Ruh eşim nerdesin
  KENDİNİZ İLE BAĞLANTIYI SEVMEK,
  Renklerle Karakter Analİzİ
  İndigodan Kristale Geçiş Krizleri
  AN'I YAŞAMAK‏
  SES NEDİR ? SESİN TANIMI
  - AURA VE ENERJİ ALANI NEDİR?
  Korkuları Temizleyen ve Kalp Çakrasını Açan Şifa Meditasyonu
  karma -neden sonuç yasası ve işleyişi‏
  “İçine baktığında, bunu sevgiyle yap.”
  AYNALIK ÇALIŞMASI‏
  endişe için olumlamalar‏
  Denge olumlaması‏
  Pozitife odaklandım.
  İYİLEŞTİRİCİ ONAYLAMALAR
  KENDİNİ SEVME
  SEVGİ VE SEVGİ İLİŞKİLERİ
  Bolluk ve bereket içindeyim.
  OLUMLU ONAYLAMA YÖNTEMLERİ
  KENDİNE ŞANS YARATMA
  ETERİK KORDONLAR (BAĞLAR) İLE İLGİLİ
  SEZGİLERİNİZİ GELİŞTİRMEK İÇİN
  HAVVASIN ÖZÜ
  İKİZ RUHLAR - EŞ RUHLAR (by Solomae Sananda)

 

 


 

Genç görünmek, zinde ve 
dinç olmak, cildinize canlılık, 
güzellik ve tazelik kazandırmak,
 vücudunuzdan toksin atmak,
 bağışıklık sisteminizi güçlendirerek
 enfeksiyonlara karşı direnç 
arttırmak, dolaşım bozukluğu
 yaşamadan kilo vermek, ruh 
sağlığınızı güçlendirmek 
istiyorsanız Prof. İbrahim
 Saraçoğlu'nun Tempo
 okurları için hazırladığı 
'maydanoz ve beyaz 
lahana kürünü' uygulayın.  

Genç görünmek, zinde ve dinç 
,olmak, cildinize canlılık, 
güzellik ve tazelik kazandırmak, 
vücudunuzdan toksin atmak, 
bağışıklık sisteminizi
güçlendirerek enfeksiyonlara
 karşı direnç arttırmak, 
dolaşım bozukluğu yaşamadan
 kilo vermek, ruh sağlığınızı
 güçlendirmek istiyorsanız
 Prof. İbrahim Saraçoğlu'nun 
Tempo okurları için hazırladığı 
'maydanoz ve beyaz 
lahana kürünü' uygulayın. 

 

  Maydanoz Kürü
Kökleri hariç, saplarıyla
 birlikte 15-20 tane taze
 maydanozu havanda iyice
 ezin, üzerine yarım limon sıkın 

İyice karıştırdıktan sonra
 sabah kahvaltısından
 yarım saat önce aç karnına
 tüketin, üzerine
 bir bardak su için.


 On beş gün ara vermeden
 her sabah bu kürü uygulayın
.


 Sonra bir hafta ara verin. 
Bir hafta aradan sonra
 tekrar on beş gün aynı 
şekilde kürü uygulayın.
 Dört-beş ay sonra duruma
 göre bu kürü aynı şekilde
 tekrar edebilirsiniz.


----------------------------------- 

Daha önce uyguladığı taze sıkılmış
 havuç kürü ile Alzheimer’ı 
yüzde 30 oranında iyileştiren,
 depresyona karşı ıspanak 
kürü öneren, prostat ve 
üriner sistem için brokoli 
kürünü tavsiye eden 
Prof. İbrahim Saraçoğlu, 
‘gençlik’ için ‘maydanoz 
ve beyaz lahana kürü’ hazırladı.


 Bitkilerin barındırdığı 
ve insan sağlığını etkileyen
 aktif maddeler üzerinde
 yaptığı çalışmaları 
uluslararası alanda 
kabul gören Profesör
 İbrahim Saraçoğlu, genç
 görünmek, zinde ve dinç olmak, 
cildinize canlılık, güzellik ve 
tazelik kazandırmak, 
vücudunuzdan toksin atmak, 
bağışıklık sisteminizi 
güçlendirerek enfeksiyonlara 
karşı vücudunuzun 
direncini artırmak, dolaşım 
bozukluğu yaşamadan bir miktar
 kilo vermek, hatta ruh
 sağlığınızı güçlendirmek 
için Tempo okurları için
 özel iki kür hazırladı.

Profesör Saraçoğlu, 
maydanoz ve beyaz lahananın
 etkilerini yazdıktan 
sonra biran durup düşünmek
 zorunda kaldığını,
 bu kadar çok çarpıcı özelliğin
 bir arada olmasının 
okuyucuya abartılı gelebileceğini 
söylüyor. Saraçoğlu, 
maydanoz ve beyaz lahananın 
özelliklerini alt alta sıraladığında
 bu endişesinin yersiz 
olduğuna inandığını da dile getiriyor.

Gençlik formülünün yer aldığı
 bu dosyada İbrahim Saraçoğlu’
      maydanoz ve beyaz lahana kürünün 
yanında, Avrupa Anti-Aging 
Derneği Başkan Yardımcısı
 Hasan İnsel’in daha genç
 kalmak için uyulması 
gerekli altı altın kuralı 
ve Amerikan Hastanesi 
Diyetisyeni Tuğçe Aytulu’nun,
 daha sağlıklı ve gençlik 
için gerekli besinleri 
içeren listesini bulabilirsiniz.

Ancak, önemli bir noktayı
 hatırlatmakta yarar var.
 İbrahim Saraçoğlu’nun ver
diği iki kürün herhangi bir
 hastalığı teşhis amacı 
kesinlikle yok. Eğer,
bir rahatsızlığınız var 
ise doktora gitmelisiniz. 
Haberimizde yer alan 
kürleri ise destekleyici ve
 yardımcı tedavi olarak uygulayabilirsiniz.

Maydanoz Kürü
Kökleri hariç, saplarıyla birlikte 
15-20 tane taze maydanozu
 havanda iyice ezin, üzerine
 yarım limon sıkın 

İyice karıştırdıktan sonra sabah
 kahvaltısından yarım saat önce aç 
karnına tüketin, üzerine bir bardak
 su için.

On beş gün ara vermeden her 
sabah bu kürü uygulayın.

Sonra bir hafta ara verin. Bir hafta 
aradan sonra tekrar on beş gün aynı 
şekilde kürü uygulayın. Dört-beş
 ay sonra duruma göre bu kürü aynı 
şekilde tekrar edebilirsiniz.


----------------------------------- 

Daha önce uyguladığı taze sıkılmış
 havuç kürü ile Alzheimer'ı yüzde 30
 oranında iyileştiren, depresyona 
karşı ıspanak kürü öneren, prostat
 ve üriner sistem için brokoli kürünü
 tavsiye eden Prof. İbrahim Saraçoğlu,
 ‘gençlik' için ‘maydanoz ve beyaz 
lahana kürü' hazırladı.


 

Bitkilerin barındırdığı ve insan sağlığını
 etkileyen aktif maddeler üzerinde
 yaptığı çalışmaları uluslararası 
alanda kabul gören Profesör İbrahim 
Saraçoğlu, genç görünmek, zinde
 ve dinç olmak, cildinize canlılık, güzellik 
ve tazelik kazandırmak, vücudunuzdan
 toksin atmak, bağışıklık sisteminizi 
güçlendirerek enfeksiyonlara karşı 
vücudunuzun direncini artırmak, dolaşım
 bozukluğu yaşamadan bir miktar
 kilo vermek, hatta ruh sağlığınızı
 güçlendirmek için Tempo okurları
 için özel iki kür hazırladı.

Profesör Saraçoğlu, maydanoz ve
 beyaz lahananın etkilerini yazdıktan
 sonra biran durup düşünmek zorunda
 kaldığını, bu kadar çok çarpıcı
 özelliğin bir arada olmasının okuyucuya
 abartılı gelebileceğini söylüyor.
 Saraçoğlu, maydanoz ve beyaz
 lahananın özelliklerini alt alta 
sıraladığında bu endişesinin yersiz
 olduğuna inandığını da dile getiriyor.

Gençlik formülünün yer aldığı bu 
dosyada İbrahim Saraçoğlu'nun
 maydanoz ve beyaz lahana kürünün 
yanında, Avrupa Anti-Aging Derneği
 Başkan Yardımcısı Hasan İnsel'in 
daha genç kalmak için uyulması
 gerekli altı altın kuralı ve Amerikan 
Hastanesi Diyetisyeni Tuğçe Aytulu'nun,
 daha sağlıklı ve gençlik için 
gerekli besinleri içeren listesini bulabilirsiniz.

 

 

 

Ancak, önemli bir noktayı 
hatırlatmakta yarar var. 
İbrahim Saraçoğlu'nun verdiği iki
 kürün herhangi bir hastalığı
 teşhis amacı kesinlikle yok. 
Eğer, bir rahatsızlığınız var ise 
doktora gitmelisiniz. 
Haberimizde yer alan 
kürleri ise destekleyici ve 
yardımcı tedavi olarak uygulayabilirsiniz.

“Maydanoz yemek yetmez kürü uygulanmalı”

Maydanozun, gençleştirme,
 cilt tazeliğinin, güzelliğinin 
geri kazanılmasında ve 
korunmasında rolü büyüktür.
 Maydanoz bu gücünü, 
içerdiği etkin maddelerin
 özellikle karaciğer 
metabolizması üzerindeki
 olumlu etkisinden ve tüm 
vücuttan yabancı kimyasal 
maddeleri (xenobiotica)
 atabilme özelliğinden alır.
 Sağlıksız çalışan karaciğer
 metabolizması, cildin 
yavaş yavaş tazeliğini, 
güzelliğini ve canlılığını
 yitirmesine ve kişinin yorgun 
görünmesine, diğer 
organlarının olumsuz 
etkilenmesine neden olur. 
‘Maydanoz kürü’ vücudu 
yabancı kimyasallardan arındırır.
 Böylece karaciğerin sağlıklı
 çalışmasında etkin rol 
oynayarak kişinin daha genç, 
daha sağlıklı, dinç ve zinde 
olmasında etkili olur.
 Maydanoz, karaciğerde bulunan 
glutathione-S-transferaz
 (GST) enziminin aktivitesini 
yükseltir. GST enzimi, gerek
 besinler yoluyla gerekse de
 solum yoluyla aldığımız 
zararlı kimyasal maddeleri
 zararsız hale dönüştürür. 

Bu kürü uygulayanlar kısa
 zamanda çok başarılı 
sonuçlar alabilirler. Bunun
 nedeni, maydanozun insan 
metabolizması üzerindeki 
etkilerinin çok hızlı oluşmasıdır.
 Maydanoz, doğru şekilde 
uygulandığı taktirde mucize
 yaratan bir bitkidir.
 Yemeklerinizde veya salatanızda
 bolca maydanoz kullanmanızın
 bir beslenme şekli olduğunu,
 kesinlikle bir kür olmadığının 
bilinmesi gerekir. Çünkü, 
salatanın içindeki tuz, baharat
 ve ekşi (limon, sirke v.b.)
 maydanozun etkin maddeleri
 ile reaksiyona girerek istenilen
 sonucu almamıza engel
 olmaktadır. Kür, her bitkinin
 kendine özgü ve amaca
 uygun olarak hazırlanması
 ve kullanılmasıdır. 

Günümüzde tükettiğimiz
 hiç bir besin saf değil.
 Tükettiğimiz et, sebze ve 
meyveler, içtiğimiz su, 
soluduğumuz hava 
kontamine (kirli) olmuş 
durumdadır. Kullanılan 
zirai ilaçlar, hormonlar, transgen
 tohumlar (genleri ile oynanmış 
tohumlar), besinlere ilave 
edilen koruyucu katkı maddeleri,
 fabrika bacalarından ve
 araçların motorlarından çıkan
 egzoz gazları, sonuçta 
hep insana geri dönen
 kontaminasyon (kirlilik) kaynaklarını
 oluşturmaktadır. Kimyasalların
 zamanla organlardaki birikimi
 hem hastalıklara karşı direnci
 zayıflatır hem de organ 
şikâyetlerinin daha erken 
ortaya çıkmasına neden olur. 


Saç Dökülmesi

 

 

  Saç Dökülmesi

Saç dökülmesine karşı uygulaması 
oldukça kolay olan bitkisel 
kür önermekteyim. Bu kürü 
evinizde kolaylıkla uygulayabilirsiniz.
 Lavantanın doğru türü en etkili olanıdır.

Kür: Saç dökülmesine karşı
Bir tutam (yaklaşık 5g) 
lavantayı 750 ml kaynamakta
 olan suya ilave ediniz.
 Yaklaşık 5 dakika yüksek 
sıcaklıkta (kaynama noktasına yakın)
 demleyiniz. Demleme
 tamamlandıktan sonra ılımasını 
bekleyiniz ve ılıkken süzünüz.

 
Eğer, saçlarınız temiz ise 
demlediğiniz lavanta suyu ile
 saçlarınızı yıkayınız ve yarım
 saat etki ettiriniz. Yarım saat 
etki ettirdikten sonra sadece 
suyla durulayınız.

Eğer, saçlarınız kirli ve çok 
yağlanmış ise, önce sabun
 (tabii yeşil sabun) veya şampuanla
 yıkayınız. Sonra demlenmiş
 lavanta suyu ile yıkayarak,
 yarım saat etki ettiriniz.
 Daha sonra sadece 
su ile durulayınız.
 Saç dökülmesi durana 
kadar haftada bir-iki defa uygulanır. 
Saç dökülmesi durduktan 
sonra önleyici amaçlı olarak 
zaman zaman uygulanır. Eğer, 
canlılık kazandırmak istiyorsanız, 
bunun için çözüm ısırgandır

 Isırgan

 

Saçlara canlılık ve parlaklık
 vermek ve kepeği önlemek 

Bu amaçla ısırgan otunu 
kuru veya taze olarak kullanabilirsiniz. 
Bir tutam ısırgan otunu
 (yaklaşık 4-5 gram) 750 ml
 kaynamakta olan suda dört
 dakika hafif ateşte haşlayınız. 
Soğuduktan sonra süzünüz. 
Eğer saçlarınız temiz ise 
ısırgan otu suyu ile yıkayınız. 
Yarım saat etki ettiriniz. 
Daha sonra sadece su ile
 yıkayıp kurulayınız. Eğer
 saçınız kirli ise önce şampuan
 ısırgan otu suyunu saçlarınıza
 yarım saat etki ettiriniz 
ve sadece suyla yıkayıp kurulayınız.
 Bu uygulama ile saçlarınıza, 
canlılık, parlaklık kazandırmış
 olursunuz. Aynı zamanda
 kepeklenmeyi de önlemiş olursunuz.

 www.saracoglu.com

 

 

İBRAHİM SARAÇOĞLU'NDAN
BİTKİSEL
FORMÜLLER

 


Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu hakkında: 

1949 doğumlu olan
 Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu, 
üniversitede aldığı kimya 
eğitiminden sonra, Avusturya Graz
 Teknik Üniversitesi’nde 
doktorasını yaptı. 1987’de doçent, 
1994 yılında da profesör olan 
İbrahim Saraçoğlu, Karl
 Franz ve Viyana Teknik 
üniversitelerinde öğretim 
görevlisi olarak çalıştı.
 Saraçoğlu’nun "Bitkilerdeki Sağlık Mucizesi", 
“Bitkisel Sağlık Rehberi ”
 isimli kitapları bulunmaktadır. 
(Bilgi: televizyongazetesi)


 

Profesör Doktor İbrahim Saraçoğlu 
mucizevi etkileri olan sihirli 
formüller verdi. Canlı yayında
 tariflerini açıklayan Saraçoğlu
 gençleştirici kremden, 
sperm artırıcı formüle, sigara 
içerken etkilerini yok 
eden karışımdan zayıflama f
ormülüne kadar bir çok 
derde deva olacak doğal 
bitkileri anlattı. Bunları yazın
 ve bir kenarda saklayın. 

İşte o formüller;

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL; 
Bu mucizevi karışım sizi 
genç ve zinde tutuyor. 

Karışımı tüketmeye başladıktan
 2 gün sonra etkisini görmeye
 başlıyorsunuz.
Vücuttaki toksinlerin 
atılmasını sağlayan karışım,
 karaciğer yağlanmasına 
karşı da mükemmel bir koruma sağlıyor. 

 

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;MALZEMELER
-15-16 sap maydanoz 
-2 yemek kaşığı taze limon suyu
-Yarım bardak su

 

 

 

UNUTKANLIĞA MUCİZE FORMÜL
Bir ay taze sıkılmış havuç 
suyu uygulayacaksınız. Bunu
 gündüz de içebilirsiniz. 
Sonra bakın nasıl 
zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz

 

SPERM ARTICI FORMÜL
Bu formül sperm sayısında
 düşme olan erkekler için…

Hazırlanışı: 7-8 tane keçiboynuzunu
 kırıp yarım litre sıcak suya 
atarak 7-8 dakika kaynatın. 
Elde edilen suyu 3 ay 
boyunca düzenli olarak tüketin. 

 
 

MS FORMÜLÜ
MS hastaları ve MS’e karşı 
önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır.
 Yarım litre suya bir avuç 
buğday atılır ve 6-7 dakika haşlanır. 
Daha sonra ılımaya
 bırakıp yarısını sabah 
kahvaltısından sonra diğer
 yarısını da öğlen aç karnına içeceksiniz. 

 

 

ALZHEIMER ICIN FORMÜL
Formülün temel maddesi havuç…
 Taze olarak sıkıp, gece 
yatmadan önce içmeniz öneriliyor.
 Alzheimer’in birinci evresinde
 ise o da ortadan kalkar.
 Alzheimer bir iki yılda değil en 
erken 15 yıl önce başlar ve
 ortaya çıktıktan sonra da
 geç kalmış olursunuz. 
Bunu önlemek istiyorsanız
 zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz…

SÜPER ENERJİ FORMÜLÜ
Kendinizi yorgun ve bitkin 
hissediyorsanız ve özellikle
 zihin yorgunluğunuz varsa 
Profesör Saraçoğlu, hiçbir yerden okuyup öğrenemeyeceğiniz çok
 özel bir formülün tarifini veriyor. 

 

SUPER ENERJI FORMULU MALZEMELER
-Bildiğimiz siyah çay
 (Ancak çok demli olmayacak,
 açık olacak, poşet çay olmayacak)

-10-12 sap kuru karanfil
 
SUPER ENERJI FORMULU HAZIRLANIŞI...
Demlenmiş siyah çayın içine 
kuru karanfilleri atın. 
2-3 dakika bekleyin ve karıştırıp
 için. İçtikten 10 dakika sonra 
saçınızın kökünde bile dahi kıpırdanmayı hissedeceksiniz. 
Yorgunluğunuzun buharlanıp 
gittiğini belirgin şekilde 
farkedeceksiniz. Dinçleştiren 
ve üzerinizdeki ağırlığı alan bir formül. 


DEMLEME CAYIN FAYDALARI 
Yeri gelmişken Profesörün 
verdiği bir önemli bilgiyi de aktaralım.
 Poşet çay yerine demleme 
çay kullanılmasını öneriyor. 
Şöyle anlatıyor; 4-5 dakika demlenmiş 
çay sindirim sistemini uyarır.
 Eğer bunu 8-10 dakika
 demlerseniz keyif veren ve 
rahatlatan bir etki verir. Ancak 
günde 4 bardaktan fazla
 çay kalp krizini tetikler.
 Çok fazla içilmesi de doğru değil. 

 

SIGARA ICENLERE OZEL FORMUL 
İnsanın kendi kendine vereceği 
en büyük ceza sigara içmesidir.
 Ancak, sigarayı bırakamıyor
 ve nikotin ihtiyacından
 kurtulamıyorsanız, en azından
 zararlarından kurtulabilirsiniz. 
İşte Profesör’ün bugüne kadar
 saklı tuttuğu özel formül
 bunun için. Bu formül ile 
sigaranın vücudunuza verdiği tüm 
zararları elbette ortadan
 kaldırmak mümkün değil. 
Ancak önemli bir bölümünü
 en asgari düzeye indirebiliyorsunuz. 

 

-Formülün temeli TERE OTU…
Ayda 5 kez bunu yapacaksınız.
 5 gün üst üste yaptıktan
 sonra diğer aya kadar bir 
daha tüketmeyeceksiniz. 
Yapmanız gereken şu; 
5 gün boyunca her gün bir 
bağ tere otu yemek. Ancak
 salataya katmadan, saf olarak
 tüketeceksiniz. Öğlene 
kadar yarısını, öğleden
 sonra diğer yarısını yiyeceksiniz. 

Bu kürü uygularken idrara
 çıkıldığında yanma hissedilebilir.
 Bu zararlı bir şey değil. 
Bu ot aynı zamanda idrar yollarını
 da temizliyor. Formülü 
uygulamaya başladıktan sonra 
2 veya 3. günde balgam 
çıkartmaya başlıyorsunuz.
 (Ayda 5 kez uygulanıp bırakılacak, unutmayın)

 

DEREOTU MUCIZESI 
Profesör Saraçoğlu,
 “Ben bunu bulduğumda
 heyecanımdan günlerce 
uyku uyuyamadım” diyor… 
Ne mi o? Tiroidin hızlı ya da 
az çalışması durumunda 
dereotu çok etkilidir. 3 ay 
boyunca bir yemek kaşığı
 dereotu sabah, öğle ve akşam
 öğünlerinden 15 dakika 
önce tüketilecek. Bu konuda
 5 ay sonra ilaçlarını bırakan 
hastaların oranı yüzde 90’dır

 
DEREOTU ZAYIFLAMA MUCIZESI 
Sofraya oturmadan 15 dakika
 önce bir yemek kaşığı dereotu
 yerseniz sofradan daha 
erken kalkarsınız. 10 dakika 
sonra tokluk hissi artacaktır. 
Daha az yemek yersiniz. 
Diyet yapanların özellikle
 yemesi gerekir. Açlık 
duygusuna fren yaptıran dereotudur.
 Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz.
 İştahınızın yavaş yavaş
 kalktığını görürsünüz. 
Göreceksiniz ki iştahınız 
daha erken kapanacak ve 
doygunluk duygunuz daha erken gelecektir.

 

 

Günde Bir
Bardak Yeşil
 Çay Damarları Açıyor

 

 Günde bir bardak yeşil 
çayın damarları hızla açarak
 kalp sağlığına 
önemli katkıda bulunduğu belirlendi.
 
ANKARA - Daily 
Mail'in internet sitesinde 
yayımladığı 
yeni bir 
araştırmaya göre, bir
 bardak yeşil 
çay 30
 dakika içinde omuzlardan
 bileklere giden 
damarları yüzde 4 oranında 
genişleterek, kanın 
pıhtılaşma riskini azaltıyor.
 Akina Tıp Okulu kardiyoloji 
bölümünden Dr. Nicholas
 Aleksopulos'la ekibi, 
omuzdan bileğe uzanan
 ve vücuttaki kan akışının 
iyi bir göstergesi olan 
brakiyal (koldaki) damarların,
 bazı sıvılar alındığındaki 
durumunu ultrasonla inceledi.
 Bir grup sağlıklı deneğe yeşil 
çay, kafein ve sıcak su verildi. 
Her bir sıvıyı aldıktan sonra 
deneklerin brakiyal 
damarlarının durumuna bakıldı.
 Araştırmacılar, deneklerin
 yeşil çay içmelerinden 
30 dakika sonra damarların
 yüzde 4 oranında genişlediğini,
 kafein ve sıcak suyun bu
 etkiyi göstemediğini saptadı.
 
Araştırma, European 
Journal of Cardiovascular 
Prevention and Rehabilitation'da 
yayınlandı.
 Damarların genişlemesi,
 kan damarlarını saran 
hücrelerden oluşan ve
 pıhtılaşmayı önleyen
 endotelyumun daha iyi 
işlemesini sağlıyor.
Daha önceki araştırmalar, 
siyah çayın endotelyumun
 kısa ve uzun dönemli 
performansını artırdığını
 göstermişti. Ancak ilk kez
 yeşil çayın geniş damarlar 
üzerinde kısa dönemde yararlı
 etkisi olduğu belirlendi.
 Bir başka araştırma da yeşil 
çayın sigara tiryakilerinde 
endotelyal fonksiyon 
bozukluğunu ortadan 
kaldırdığı saptanmıştı. 
Bunun yanı sıra yeşil çayın
 kötü kolesterolü ve yüksek
 tansiyonu düşürmede
 etkisi olduğu da belirlenmişti.
 Siyah çay tüketime 
sunulmadan önce
 işlemden geçirildiği için,
 yararlı antioksidanlar 
olan flavonoidlerin 
etkisi yüzde 90'a varan
 oranda azalıyor.

Piskoloji-depresyon


Günümüzde her geçen
 gün biraz daha sık 
rastlamaya başladığımız 
bir rahatsızlık olan Depresyon
 (ruhsal çöküntü); 
genellikle çevremizde
 meydana gelen olaylara
 bir tepki olarak ortaya çıkar. 
Pazartesi sabahları
 yaşadığımız geçici 
sıkıntılardan, derin 
duygusal kayıpların 
yaşandığı ve psikiyatrist 
müdahelesi gerektiren 
ağır vakalara kadar
 birçok rahatsızlık depresyon
 olarak adlandırılır.

İnsanlar zaman zaman 
kendilerini üzüntülü ve
 mutsuz hissederler. 
İşinden ayrılmak, sevdiğini 
kaybetmek veya başarılı 
olamamak üzüntüye yol açan yaşam olaylarındandır. Kısaca üzüntü 
normal yaşamın bir
 parçasıdır. Ancak bu üzüntülü durumun uzaması ve nedensiz ortaya
 çıkması ruh sağlığı 
sorunudur ve depresyon
 olarak tanımlanır. .
Depresyon duygu düşünce
 ve davranışı etkiler. 
Tedavi edilmediği taktirde
 aylar yıllar bazen de
 ömür boyu sürebilir.

Depresyon her yaşta her
birey de görülebilecek 
ruhsal bir hastalıktır. 
Genetik veya biyokimyasal 
nedenler, çevre koşulları
 ve psikososyal 
zorlanmalar depresyonun 
başlamasında etken olabilir. 
Tedavi edilmediği durumda 
bireyin yaşamını ümitsiz, 
karamsar, bunalım
 içinde geçirmeye
 başlamasına neden
 oluşturarak, " Depresif Psikoz"
 olarak tanımlanan " 
gerçekleri görmeyecek 
kadar bunalım" a ilerleyebilir. 
Toplumun her kesiminde 
görülebilir. Psikiyatrik 
hastalıklar arasında
en sık rastlanan bir tablodur.

Yaşam boyunca her 100 
erkekten 10´unun ve 
her 100 kadından 
20´sinin Depresyon
 geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.

Depresyonun Belirtileri : 
1. Duygularda , kederli,
 üzüntülü, hüzünlü hissetme
2. Yaşamdan geri çekilme. 
İlgi ve isteğin azalması.
 Daha önce yapılan
 etkinliklerden keyif 
almama ve ilgisizlik.
3. Her işi ve duyguyu 
engelleyen bir enerji kaybı. 
Bitkin hissetme, 
çabuk yorulma.
4. Uyku bozukluğu. Kişi 
uyandığında kendini 
dinlenmemiş hissedebilir.
 Sabahları erken uyanma, 
uyumakta güçlük çekme
 ya da " uykuya kaçış " 
olarak tanımlanan 
fazla uyuma şeklinde görülebilir.
Uyku bozukluğu bir hastalık
 değildir başka hastalıklarda 
görülebilen bir belirtidir. 
Nedeninin araştırılması 
gerekir. Bedensel hastalıklar 
(astım, kalp hastalığı v.b.) 
nedeniyle olabileceği gibi psikiyatrik hastalıkların 
(depresyon, mani v.b.) 
çoğunda görülebilir.
 
5. Dikkati toplamada güçlük, 
yetersizlik. 
Konsantrasyon
 azalmıştır. Bir gazeteyi
 okuyamayabilir ya da bir 
filmi izleyemeyebilir. İşini tam olarak yapamayabilir.
6. Değersizlik duyguları. 
Kendini eleştirme 
sürekli hale dönüşebilir, 
kendine güven azalmıştır.
 Cesaret kaybolur. 
Birey kendini yetersiz,
 başarısız, eksik
 değerlendirmeye başlar.
7. Suçluluk duyguları. 
Birey geçmiş ve bugünün 
olumsuz olaylarında 
kendini gerçeğe uygun 
olmayan bir tarzda
 suçlamaya başlar. Vicdan
 hesaplarına girişir ve sonunda neşesini kaybeder.
8. Yavaşlama. Birey karar 
vermekte, kararlar 
uygulamakta güçlük
 çeker. Davranışlarda, 
düşüncenin akışında yavaşlık
 ortaya çıkabilir. Birey 
durgundur, ya da tam tersi 
bir şekilde ajitasyon ve 
aşırı hareket görülebilir.
9. İntihar düşünceleri. Birey ölüm düşünceleriyle ilgilenmeye 
başlayabilir. Bu durum
 sıkıntılı olunduğu
 zamanlarda söylenebilen 
" ölsemde kurtulsam" 
duygusundan farklı olarak
 daha çok ölümle ilgili
 düşünce, sorgulama
 şeklinde ortaya çıkabilir.
10. Cinsel istekte azalma. Cinselliğe karşı ilgisizlik başlayabilir.
11. Tolerans eşiğinin düşmesi. Çabuk öfkelenme. Birey kolay öfkelenmeye başlayabilir.
 Tahammülsüzlük, gürültüye 
karşı aşırı duyarlılık
 kazanma ortaya çıkabilir.
12. Sıkıntılı durum.
 Birey kaygılı bir bekleyiş
 içinde olabilir. Sinirli 
hissetmeye başlar. Bazen 
sürekli veya sıklıkla, 
bazen de hiç ağlamayabilir.
 İnsanlardan uzaklaşabilir.
13. Sanrı ve varsanılar.
 Kişide, herkesin öleceği, 
mahvolacağını, sonunun
 geldiğini, kimsenin
 kendisini sevmediğini,
 insanların kendisine
 kötülük yapabileceği 
gibi psikotik ataklar görülebilir.
14. Obsesyon. Bireyin anlamsız, saçma olduğunu bildiği ama durduramadığı düşüncelerdir.
 Depresyonlu hastaların
 %30´unda obsesyon bulunabilir.
15. Somatizasyon. Bazen 
birey depresyonda
 olduğunu bilinç düzeyinde
 farketmeyebilir. 
Açıklanamayan bedensel 
yakınmaları gündeme gelebilir.
 Migren, mide ağrısı, yan ağrısı,
 saç dökülmesi, sedef hastalığı 
gibi hastalıklarda organik bir 
neden bulunamazsa, depresyonun 
bir organda somatize olmasından
 şüphelenilir. Bu durum 
bilimsel kongrelerde 
tartışılmaktadır.
Bazen de bedensel hastalıklara 
eş zamanlı olarak depresyon 
eşlik etmektedir. 
Kronik ( uzun süren ) 
bedensel hastalıklarda
 en sık görülen ruhsal
 bozukluğun depresyon
 olduğu açıklanmıştır.
Not:Hiçbir neden olmadan 
da kalıtsal yatkınlık olarak 
da depresyon ortaya çıkabilir.

Depresyonun Nedenleri

Depresyon sık görülen
 bir hastalık olarak tanımlanmıştır.
 Bu sıklık yaklaşık her dört
 kişiden biri olarak ifade 
edilebilir. Depresyon tedaviye
 cevap verir ve kişilerin çoğunluğu
 iyileşir. Hiçbir neden
 olmaksızın depresyon başlayabilir. 
Nedenleri şöyle özetleyebiliriz :

* Olumsuz yaşam
 olayları ile karşılaşma
* Büyük üzüntülere neden
 
olabilecek kayıplar ve yas
* İş yaşamı sorunları
* Partner, evlilik, aile sorunları
* Hamilelik ve lohusalık süreci
* Kalıtsal yatkınlık
* Fazla alkol kullanımı
* Bazı hastalıklar
 ( Kanser, Multiple Skleroz, 
Epilepsi, Aids gibi ölümcül hastalıklar )
* Bazı ilaçlar
 ( Kardiyak ve hipertansifler gibi )
* Doğum ve hamilelik süreci
* Menapoz - Antrapoz dönemi
* Mevsim değişiklikleri
• Ülke, şehir değiştirme, 
yeni yaşam koşulları
• Birçok insanın aynı
 şartlarda yaşamasına
 rağmen bazılarının 
depresyona girdiği, 
bazılarının girmediği araştırılıp,
 tartışılmıştır. 
Biyolojik-genetik alt yapının
 depresyona yatkınlık 
gösterdiği kişilerin dış 
faktörlerle daha kolay 
depresyona girdiği
 ileri sürülmektedir.

Depresyon değişik şekillerde 
ortaya çıkabilir:
Bazısında neden olmaksızın 
aniden ortaya çıkar
Bazısında stresli bir 
yaşam olayından sonra başlar
Bazen tek atak olarak
 yaşam boyu sürebilir
Bazen tekrarlayan 
ataklar halindedir
Bazen semptomların 
şiddetli olması ile hastalar 
iş yapamaz hale gelebilir
Bazıları ise iş yapabilir 
ama sürekli mutsuzluk hissederler

Depresyonda Hafıza
Dikkat toparlanamaz
Konsantrasyon bozulur.
Unutkanlık başlar
Yeni şeyler öğrenilemez
Bu nedenle bir iş 
performansı ciddi şekilde düşer.

Depresyonda
 Biyolojik-Vital fonksiyonlar 
Uykuya dalmada güçlük
 Sık sık uyanma, 
sabahları erken uyanma
İştahsızlık
 ( Perhizde değilken 1 ayda 
kilosunun %5´inden
 fazlasını kaybetme)
Cinsel istekte azalma
Hareketlerde faaliyetlerde
 yavaşlama, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik.

DEPRESYON TÜRLERİ 
Maskeli Depresyon 
Sınıflamalarda yer 
almamakla birlikte klasik 
kitapların çoğunda yer alır.
Bu durumda klasik depresyon
 belirtileri yerine: 
Bedenin değişik yerlerinde 
ağrılar, sızılar, uyuşma,
 karıcalanmalar, hissiyet azlığı, 
karakter bozuklukları,
 Sexsüel alanda ve
 beslenme ile ilgili 
davranışlarda bozukluklar, 
alkolizm, madde bağımlılığı 
gibi sorunlar ön plandadır. 
Yani temeldeki depresyon
 bu şekilde dışa yansımıştır.


Tipik depresyon
Hastada deprestif 
duygu durum dikkati 
çekmekle beraber, 
diğer belirtiler "tipik" 
depresyon belirtilerine uymaz.
Gün içi değişmeler görülür.
Kişilik yapısı takıntılara 
saplantıları yatkın 
insanlarda takıntılar, saplantıar, 
kuruntular ön plana çıkar.
 Örneğin; su muslukları, 
tüpün düğmesi, ütü fişi
 sürekli kontrol edilir. 
Bazen yoldan dönülüp
 tekrar tekrar bakılır.
Bedendeki fizyolojik 
değişiklikler organlardaki 
bozukluğun habercisi 
gibi değerlendirilir ve 
bedensel uğraşlar artar.
Çeşitli korkular gelişir.
Dışarıdan gösteri,
 rol gibi algılanacak 
davranışlar görülebilir.
A tipik depresyonlu insanlar 
her zamankinden fazla
 uyur ve fazla yemek
 yerler. Aşırı kilo alırlar.
Kollarda ve bacaklarda 
aşırı güçsüzlük vardır.
Beklenmedik bir şekilde
 alkole, maddeye, 
kumara düşkünlük.
Aile ve iş yaşamından 
uzaklaşma
Açıklanması güç cinsel
 uyumsuzluklar dikkati çeker.

Çocuklarda ve gençlerde 
depresyon
Çocuklarda ve gençlerde 
tipik depresyon belirtileri
 olmayabilir. Daha çok 
davranış ve tutum değişiklikleri 
belirgindir. Aşırı ağlama, 
hırçınlık, asi davranışlar, 
çabuk sinirlenme, 
alkol ve uyuşturucu 
kullanımına başlamanın 
temelinde depresyon olabilir.

Yaşlılarda ve Menapoz Sonrası depresyon 
Kadınlarda daha sık görülür.
Depresyonun tipik
 belirtileri olmakla beraber;
 ağır bunaltı (anksiyete),
 sıkıntı, özellikle sabah sıkıntısı,
 uyku bozukluğu ön plandadır.
Aşırı telaş ve tedirginlik vardır.
Sıkıntıdan dolayı sürekli
 eller oğuşturulur ve
 yerinde duramama, 
dolaşma hali vardır.
Bedensel uğraşılar daha fazladır.
İntihar düşünceleri yoğundur.

Doğum Sonrası depresyonları 
Doğumdan sonra annelerde
 görülen depresif tabloya 
"puerperal depresyon" 
denmektedir. Bazı anneler 
doğumdan sonra :
 Gelip geçici ağlama
 nöbetleri, güçsüzlük , 
halsizlik, sıkıntı, üzüntü, 
bebeğe karşı ilgisizlikle
 karakterize "Bebek hüznü "
 denen bir durum yaşar.
 Destekleyici tedavilerle
 olumlu yanıt verir.
Doğum sonrası bir ila 
3 ay içinde gelişen karamsarlık , 
üzüntü, yetersizlik , 
hiçbir şeyden zevk alamama,
 çocuğa, ev işlerine bakmamak 
gibi hallerinde tam bir
 depresyon geçiriyor denmektedir.
 Ciddi tedavi gerekmektedir.
 Hastaların çoğu tedavi 
ile düzelir. Bazılarında 
depresyonun belirtileri
 uzun süre üzerinde kalabilir.

Distimik Bozukluk

Eskiden nörotik depresyon,
 depresif kişilik, nevrasteni 
diye nitelendirilirdi. Hastalarda
 en az iki yıl süren 
ve çok ağır olmayan depresyon
 belirtileri vardır. Uyku 
bozuklukları, hiçbir şeyden
 mutlu olamama, müzmin
 karamsarlık hali, yogunluk,
istek ve ilgi azlığı, güvensizlik
 hissi, bedensel yakınmalar
 dile getirilir. Bu bozuklukta 
bir kaç gün , bir kaç 
hafta iyilik dönemleri
 görülebilir.
 Ancak bu iyilik dönemleri
 iki ayı geçmez.

Postpsikotik depresyonlar
Şizofreni gibi gerçeği 
değerlendirme yeteneğinin
 bozulduğu, "akıl hastalıklarında 
da zamanla depresyon gelişebilir.
Organik nedenlere 
bağlı depresyon
Bir çok fiziksel bozukluğa 
bağlı depresyonlar 
görülebilmektedir. Örneğin;
Hormonal sistemdeki bozukluklar,
 Nörolojik bazı hastalıklarda
( Örneğin Parkinson, Multipl skleroz)
 kan hastalıklarında, kanserde, enfeksiyon hastalıklarının bazılarında,
 kaza ve ameliyetlardan sonra depresyon gelişebilmektedir. Uzun süre
 kullanılan tansiyon düşürücü,
 ülser giderici bazı ilaçlar 
bağımlılık yapan uyarıcı 
ve uyuşturucular, kortizollü 
ilaçlarda depresyon yapabilirler.

Depresyonun Mantığı 
Depresyondaki olumsuz
 düşünceler, hatalı ve tek
 yanlı işleyen bir mantık
 sisteminin ürünü. Bu mantık 
sisteminin bir tarafından 
ne verirseniz verin, diğer 
taraftan mutlaka
 karamsar ve umut kırıcı
 yorumlar çıkıyor. Umuda 
çıkan tüm yollar özenle
 kapatılmış. Söz konusu sistem 
altı temel mantık hatasına dayanıyor.

1. Keyfi çıkarsamalar:
 Yeterince kanıt olmamasına 
karşın, yaşanan olaylar
 ve içinde bulunulan koşullar 
hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır. 
Örneğin, sınava hazırlanmakta
 olan bir kişi, ortada bir neden
 yokken, başarılı olamayacağı
 kararına varabilir. Ya da, 
depresyona giren bir işadamı,
 iflasının kaçınılmaz olduğu
 inancına saplanabilir.
2. Seçici odaklanma: İçinde bulunulan
 durum ya da yaşanan
 deneyimlerin kötü yanları 
üzerinde odaklanılır. Dolayısıyla,
 günboyunca bir çok 
olumlu ve olumsuz olaylarla 
karşılaşan kişi, akşam 
olduğunda yalnızca yaşadığı 
olumsuzlukları anımsar
 ve berbat bir gün geçirdiği 
kararına varır.

3. Kişiselleştirme: Kişi, 
kendisiyle ilgili olmayan ya da
 çok az ilgili olan olayları üzerine alınır.
 Örneğin, yolda karşılaştığı ve
 muhtemelen onu görmemiş olan bir arkadaşının selam vermemesini, 
´Mutlaka onu kıracak bir
 şeyler yapmış olmalıyım
´ biçiminde yorumlayabilir.

4. Aşırı genelleme: Tek
 bir olaydan genel sonuçlar 
çıkarılır. Kişi, otobüs zamanında 
gelmediği için, hiç bir işinin yolunda
 gitmediği yargısına varabilir. 
Ya da arkadaşı zamanında
 telefon etmediği için, artık 
hiç kimsenin onunla
 ilgilenmek istemediği 
sonucunu çıkarabilir.

5. Ya hep ya hiç biçiminde 
düşünme: Her türlü
 olay ´ya hep ya hiç
´ kuralına göre değerlendirilir.
 Mükemmel olmayan her şeyin berbat
 olduğu yargısına varılır.
 Kişi, yalnızca siyah 
beyazdan oluşan, diğer tonları
 olmayan bir yargılama sistemine sahiptir.

6. Küçümseme veya 
büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken, hatalarını abartır.

DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ARTIK TEDAVİ EDİLEBİLİYOR
İkibinüçyüzyıl önce adı
 konup tanımlanmış bir insani
 sorun olan aşırı duygulanma
 halleri, yani aşırı üzülme
 ve aşırı coşma, 
ancak son elli yıldır etkili
 bir şekilde tedavi 
edilebiliyor. Çağımızın çözümlenebilir
 sorunu olan çöküntü ve
 taşkınlık, artık, hekimlerin
 diğer tedavi edilebilir hastalıklar 
gibi gördüğü bir sorun. 
Aslında acısını da çeken bilir.
 Bir düşünün: Bir zamanlar
 ne denli iradeli bir insan
 olsanız da gün gelip, bir 
nedenle çaresiz, çekilmez
 çözümsüz bir insan oldunuz 
ve hatta size bu işten kurtulmak
 olası değil gibi geliyor ve
 bunu çözmenin tek yolunun
 ortadan yok olmak olduğu bile
 aklınıza geliyor. Eşiniz 
dostunuz artık eskisi gibi kolay
 anlaşılır bir insan olmadığınızı
 ima ediyor ve sizin 
kendinizden yakındığınız kadar
 onlar da sizden yakınıyor.
 Sonra birisi diyor ki,
 dostum, boşuna bu çektiklerin, 
bunun çaresi var! İnanmak
 ne kadar da zor. Oysa
 bunun çok uzun bir öyküsü
 vardı, bunlar nasıl düzelir? 
Yarı inanır yarı inanmaz bir 
halde bir uzmana gidiyorsunuz,
 ve tanı konuyor: "Bu bir 
depresyon..." Sunulan
 çareye inanmamakla 
birlikte sizi denemeye 
davet eden çağrıya kulak
 verdiğinizde bir ay gibi bir 
sürede, dünyaya bakarken 
kullandığınız gözlükler değişiyor. 
Kendinize güveniyor, 
dünyayı yaşanır bulur oluyorsunuz.
 Eskiden kafanızda binlerce
 kez evirip çevirdiğiniz sorunlar 
size artık çözülebilir geliyor.
 Bunu da hekimin size 
yazdığı bir reçeteye ve/veya 
sorduğu bazı sorulara borçlusunuz.

Yanlış anlamadınız, 
çöküntü ve taşkınlık artık
 tedavi edilebiliyor. Yeterki
 siz bir uzmanın sizi 
değerlendirmesine izin
 verin. Bunu deneyenlerin
 yaklaşık yüzde yetmişi 
çare buluyor. Bu hiç de 
düşük bir oran değil.

Psikiyatrist
Doç. Dr. Levent METE

Depresyonun Tedavisi
Tedavide iki ana prensip vardır.
1-İlaç tedavisi
2-Psikoterapi metodları.

Bu iki yöntem birlikte 
uygulandıklarında eni 
iyi cevaplar alınır.
Bütün hastalık belirtileri 
geçtikten sonra yapılması 
gereken şey en az 6 ay
 daha ilaç kullanımı ve 
belirli aralarla psikiyatristinizle
 görüşmektir. Unutmayın
 bir kez depresyon 
geçirmek ikincisinin daha
 kolay gelmesine işarettir.

Depresyon tedavi edilebilen
 bir hastalıktır Hafif depresyonlarda genellikle aile ve ve dost çevresinin desteği yeterli olur. Ancak uzun süren, çalışmayı, kişinin günlük yaşamını ve toplumsal yaşama katılmayı aksatan depresyonlarda konuyla ilgili bir uzmanın yardımı gerekir. Depresyon tedavisi için günümüzde psikoterapilere ve antidepresan ilaçlara başvurulmaktadır. Depresyonda kişinin çevreyle ilişkisinin azalması, ona yönelik toplumsal desteği azaltmakta ve toplumsal desteğin azalması da çevreyle ilişkileri daha aza indirmektedir. Bu kısır döngü antidepresan ilaçlarla kırılabilirse hastanın normal düşünce biçimine geri dönebilir ve yaşam karşısında yeni bir tutum takınabilir.


Depresyon belirtileri 2 haftadan fazla sürüyorsa mutlaka bir psikiyatrise gidip tedavi olmak gerekir. Günümüzde depresyon giderici çok güçlü ilaçlar geliştirilmiştir. Psikiyatrislerin tedavide bir çok seçenekleri vardır. 2-3 aylık bir tedavi ile ciddi düzelmeler sağlanabilmektedir. Tedavinin süresi hastalığın ciddiyeti, süresi tekrar edip etmediğine göre ayarlanır. Psikoterapi ile birleştirilen ve sosyal düzenlemeler ile desteklenen tedaviler daha iyi sonuçlar vermektedir.
Depresif hissetme varsa veya depresyona girilmiş ise, öncelikle hastanın fiziksel bir rahatsızlığının olup olmadığı araştırılır.
Fiziksel bir hastalık görülmüşse, konuyla ilgili bir uzmana başvurulmalıdır. Fiziksel rahatsızlık tedavi edilirken ya da tedaviden sonra bir psikiyatrisle görüşülerek, hastaya depresyon tedavisi uygulanmalıdır.

"Fiziksel bir hastalığa bağlı olmayan travma" sonrası veya "Bir nedene bağlı olmayan bir depresyon" söz konusu ise, bir psikiyatr terapiste başvurulmalıdır. İlaç tedavisi ve terapötik yaklaşımla depresyon tedavi edilmektedir.

Depresyonda psikoterapi her bireyin kendi özgün dünyasındaki dinamikler, iş, eş, sosyal yaşamla ilgili sorunları ve bunlarla başa çıkma yöntemleri, hastanın genetik yapısı, çocukluğunda yaşadığı travmalar, davranış döngülerinin bugünle bağlantısı, yaşadığı olaylara getirdiği yorumlar, yetersizlik ve çaresizlik hissettiği durumlar, yeni bir düşünce sistemi geliştirmeyi öğrenebilmesi, algı çarpıklıkları düzeltilerek yapılır. Modern tıp günümüzde, tedavisi bittikten sonra da bir süre psikoterapi, ve daha sonra da destekleyici psikoterapi ile hastanın güçlenmesini önermektedir.

Dr.Tülay ARSU

Yeni tedavi
Depresyon çağımızın ruh hastalıklarının vebası gibi değerlendirilmektedir. Yaygınlığı ve tedavisinin başka psikiyatrik rahatsızlıklara oranla yüz güldürücü olması dikkatlerin hep üzerinde toplamasına neden olmuştur. Ve bu arada hekimler tedavi için hep yeni arayışlar içerisinde bulunmuşlardır.
Tedavi için yapılan araştırmalar öncelikle depresyonun nedenine yönelik araştırmaların artmasına neden olmuştur. Yapılan beyin araştırmaları rahatsızlığın kaynağına yönelik bir çok farklı durumu tespit etmiş olmakla birlikte beyinde bulunan bir merkezin (corpus pineale) güneş ışığıyla uyarılması neticesinde beynin daha aktif ve canlı uyarı olduğu keşfedilmiş. Bu buluş özellikle kuzey ülkelerinde kış aylarında havanın kapalı olduğu zamanların çok fazla olması nedeniyle gün ışığından oldukça az faydalandığı tespit edilmiştir.
Bu durum güneş ışığının suni olarak verilmesi ile tedavide fayda sağlanabileceği tezinin öne sürülmesine neden olmuş ve denemişlerdir. Bir süre sonra hakikaten faydalı neticeler alınmış insanlar daha az depresif bulunmuştur. Ancak yinede bu tedavi yeterince faydalı bulunmamıştır. Başka tedavi yöntemleri araştırılmaya devam edilmiştir.
Bir süre önce gazetelerde gördükleri bir haber neticesinde depresyonlarını bu ampullerden çıkan ışıkla tedavi ettirmek istediğini söyleyen bir grup hastam oldu. Şunu hatırlatmakta fayda var. Bu ışık ne kadar iyi taklit edilirse edilsin güneş ışığının kalitesini asla yakalayamaz. Ve kaldı ki Türkiye en az güneş alan bölgesi olan Doğu Karadeniz bölgesi dikkate alındığında bile böyle bir tedaviye ihtiyaç göstermemektedir. Çünki Türk insanı güneşten faydalanmak adına coğrafi olarak çok şanslı bir noktada yaşamaktadır.
Bu anlamda ışık tedavisini dışlarken hatırlatma fayda var şu an depresyon için en etkili tedavi metodu ilaç ve psikoterapinin birlikte uygulanmasıdır.

Yaslılarda Depresyon
Londra, New York, Nantwich ve Liverpool´da yürütülen bir dizi çalışmada, 65 yaşın üzerindeki kişilerde depresyonların , doğal gidişi ve sonuçları araştırıldı.Bu çalışmalarda Geriyatrik Mental Durum Çizelgesi´nin topluma uyarlanmış şekli, ve bilgisayarlı bir tanı sistemi kullanıldı. Normal yaşlılar beklenenin aksine yaşantılarından hoşnut ve oldukça aktiftiler. Yaşlılarda da önemli oranlarda depresyon görülüyor fakat yaşla birlikte depresyona yatkınlık artmıyordu. Depresyonu olan yaşlılarda tedavi görenlerin oranı düşük. Spontan iyileşme olabiliyor, fakat bu iyileşme sıklıkla uzun zaman alıyordu. Depresyonu olan yaşlı hastaların önemli bir kısmına tanı konamamaktadır. Bu, hastaların çökkün durumlarından daha az yakınmaları, hastalıklarını bedenselleştirme ve depresyonu reddetme eğilimleri ya da yaşlıların doğal olarak çökkün olacakları inanışına bağlı olabilir.

J.R.M. Copeland, M.E.Dewey


ÖZET
Depresyon her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Majör Depresyon ( büyük depresyon) nöbetlerle gelen ve tam düzelen bir özelliğe sahiptir.

Toplumun her kesiminde görülebilir.
Psikiyatrik hastalıklar arasında en sık rastlanan bir tablodur.
Yaşam boyunca her 100 erkekten 10´unun ve her 100 kadından 20´sinin Depresyon geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.

Depresyon ruhsal bir hastalıktır.
Depresyon çok yaygın bir sağlık sorunudur. Ülkemizde yaklaşık her on kişiden birinde depresyon görülmektedir.
Ancak halk ve doktorlar tarafından yeterince tanınmamaktadır.
Depresyonlu kişinin iş verimi düşer, çalışamaz, insanlar ile olan ilişkileri bozulur.
Aileye ve topluma getirdiği ekonomik yük çok büyüktür.
Depresyon tedavi edilebilen ve tam olarak düzeltilebilen bir hastalıktır.
Depresyon tedavi edilmezse intahar ile sonuçlanabilir. İntihar olgularının büyük bir bölümü depresyon geçiren hastalardır.
Depresyonun tanınmamasının ve yeterince tedavi edilmemesinin hastaya ve topluma maliyeti çok yüksektir.
Tanınması ve tedavi edilmesi halkın ve doktorların eğitimi ile mümkün olabilir.

ABD’de depresyon hastalarının 2/3’ü çeşitli nedenlerle tedavi görememektedir.Türkiyede bu konuda yapılmış araştırma yoktur ancak benim kanıma göre bu oran yurdumuzda çok daha yüksektir. Psikiyatriste başvurmama nedenlerinden bazıları şunlardır: hastalık bilinememekte, hastalar çevresi tarafından zayıf oldukları gerekçesi ile suçlanmakta, hastalık dolayısı ile iş güç yapamaz durumda olan hastalar yardım isteyecek enerjiyi kendilerinde bulamamakta bazende yanlış tanı konup tedavi yanlış uygulanmaktadır.

DEPRESYONA YAKALANMA RİSKİNİZ NEDİR? Yaşam boyu depresyon geçirme riski %15 dolayındadır. Kadınlarda bu oran %25’e kadar çıkmaktadır. Hemen hemen tüm toplumlarda depresyon kadınlarda iki kat daha fazladır.Gebelikte, doğum sonrası dönemde ve menopozda depresyon geçirme riski artar. Bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir, ancak kadınların hormonları bundan sorumlu olabilir. . Sürekli bedensel hastalığı olanlarda daha fazla görülür. Örneğin infertilite(kısırlık) tedavisi gören kadınlarda normal kadınlara göre iki üç kat fazla depresyon görülmektedir.

Hastaların %50’si 20-50 yaş arasındadır. Bununla birlikte çocuklarda ve yaşlılarda da depresyon görülür. Boşanmış, ayrı yaşayan veya yalnız yaşayanlarda evlilere göre daha sıktır Sosyal çevre veya ekonomik seviye ile depresyon geçirme oranı arasında ilişki yoktur.Kütürel etkenlerle depresyon arasında ilişki yoktur.Yakın akrabalarda depresyon geçiren birilerinin olması depresyon geçirme riskini artırır.

Depresyon hastalarının yardım istemek için genelde yardıma ihtiyacı vardır. Depresyonun doğası gereği hastalar genelde kendiliğinden yardım istemezler. Hastalar sıklıkla enerji, ilgi ve istek azlığından yakınırlar. Bu nedenle depresyonu olan hastaların aileleri, arkadaşları veya diğer hekimleri tarafından psikiyatriste yönlendirilmeleri gerekir. İntihar düşüncesi varsa acilen psikiyatriste başvurmak gerekir. Halk arasında yaygın olan inanışa göre intihar düşüncesini ifade eden kişiler pek intihar etmezler. Ancak yapılan araştırmalar bu inanışın doğru olmadığını göstermiştir. Bu nedenle bir yakınınız intihar düşüncelerini sık ifade ediyorsa bunu önemseyin ve en yakın zamanda bir uzmana başvurmasına yadımcı olun. Depresyona yakalanmak sizin tercihiniz değildir ancak tedavi olup olmamak sizin elinizdedir...


 

Neden Kilo Vermiyoruz?

 

Yaptığınız sayısız diyete rağmen bir türlü fazla kilolardan kurtulamıyor musunuz? Bunun sebebi hormon bozukluğu veya fazla insülin de olabilir diyor uzmanlar...

Naturabella Medikal Estetik Merkezi Hekimi Dr. Neslihan İbrahimoğlu sürekli diyet yapanların neden bir türlü kilo veremedikleri konusunda açıklamalarda bulundu. İnsan vücudu zamanla gevşemeye başlar, kaslarını kaybeder, suyu tutma özelliği azalır. Yağlanma artar. Sarkmalar meydana gelir. Orantısız yağ birikimi ve kasların gevşemesiyle hiç de estetik olmayan şekil bozuklukları meydana gelir. Bu sorunu diyet ve egzersizle düzeltmeye çalışmanıza rağmen başarısız oluyorsanız, hormon yetersizliği ve dengesizliklerini mutlaka düşünmelisiniz. Çünkü hiçbir diyetle altta yatan hormon dengesizliğini düzeltmeden sonuç alınamaz. Hormon seviyeleri yaşla birlikte değişmeye başlar. Bazen de yaşla ilgisi olmayan hormon dengesizlikleri görülebilir. Üreme sistemlerindeki hormon bozuklukları çok önemlidir. Hormonal sistemdeki denge, kilonuzun sabit kalmasını sağlar. Dengesizliğin nereden geldiğini ortaya çıkarmak en önemli basamaktır. Kendinizi aşağıdaki soruları sorarak değerlendirebilirsiniz:

YÜZÜNÜZ MÜ ŞİŞİYOR?

Özellikle sabahları yanaklarınızda ve göz kapaklarınız da şişkinlik, gözlerinizin altında torbalanma görülüyor mu? Ayak ve el bileklerinizde şişme var mı? Cevabınız evet ise; muhtemelen tiroid bezleriniz fazla çalışmıyor olabilir.. Adet döneminiz öncesinde göğüslerinizde aşırı bir şişkinlik hissediyor musunuz?

CANINIZ TATLI MI ÇEKİYOR?

Göğüsleriniz normal ölçülerden çok fazla mı büyüyor? Basenlerinizde ve kalçalarınızda yağ birikimi çok mu fazla? Armut tipinde bir kilo fazlalığınız mı var? Sürekli şekerli yiyecekler mi tüketmek istiyorsunuz? Büyük ihtimalle insülin salınımında bir fazlalık olabilir. İnsülin, vücudumuzun karın, kalça, basen bölgelerinde yağ depolayarak yedek enerji oluşturur. Çok fazla insülin yağ demektir. Yukarıdaki sorulardan en az birine evet diyorsanız, mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

NE YAPMALI?
Beslenme şeklinizle de hormonal dengenizi destekleyebildiğinizi unutmayın! İnsülin değerinizi düşürmek için bol sebze ve meyve yemelisiniz, özellikle meyveleri ayrı bir öğün olarak tüketin. Balık gibi et ürünleri ve faydalı yağlar insülin salınımını düşürür. Ekmek, makarna ve şekerli gıdalardan kaçınmalısınız. Proteinli gıdalar faydalı yağlar aynı zamanda hem erkek hem de kadınlar da cinsiyet hormonlarının artmasını sağlar. Bu yüzden diyetinizdeki protein miktarı önemlidir.


YORGUNUM, YORGUNSUN, 
YORGUNUZ

 

 


Bahar aylarında güneşin sıcacık etkisi içimizi ısıtmaya, psikolojik olarak pozitif enerji vermeye başlamasına rağmen nedense bir yorgunluk, bezginlik hali başgösterir çalışanların çoğu işe gitmek istemez, sabah yataktan kalkmak bir kabus durumunu alır...

Uzmanlara göre bahar yorgunluğu ya da bahar depresyonu; özellikle bahar mevsiminin başladığı günlerde birçok kişide görülebilen, genel bir bitkinlik, güçsüzlük ve enerji noksanlığı, isteksizlik, uykusuzluk ve vücutta karıncalanma gibi belirtilerle seyreden bir rahatsızlık hali olarak tanımlanıyor. Peki hepimizi etkisi altına alan bu durum neden ortaya çıkıyor? Bu konuda daha detaylı bilgi almak için Acıbadem Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Koptagel İlgün ile görüştük: "Kışın soğuk ve güneşsiz günleri yavaş yavaş yerini baharın neşesine ve sıcaklığına terk ediyor. İşte bu hava ve mevsim değişikliği insan biyoritmini (insan vücudu hassas bir saat gibi bu değişikliklere uymaya çalışır) olumsuz etkiliyor. Bahar mevsiminde dğal olarak havadaki elektrik yükü artıyor. Bu yük havada bulunan pozitif ve negatif yüklü iyonlar aracılığıyla taşınmaktadır. Bu taşıma dengesi bozuklukları iklim değişikliği dönemlerinde sıkça karşımıza çıkar. İnsanlarda yorgunluk belirtileri ve ruhsal sıkıntılara bile yol açarak rahatsızlık sebebi olurlar. Havadaki elektrik yükü şehirlerde ve de özellikle büyük şehirlerde daha fazladır. Bu duruma bir de hava kirliliği, sanayi atıkları ve trafik yoğunluğu eklenirse, kişilerdeki bahar yorgunluğu belirtileri daha da yoğun olarak yaşanır. Bahar ayının ve güneşin getirdiği rehavet duygusuna, stres ve gerginlik duygusu da eklenince insanda mevcut olan birçok hastalık da negatif olarak etkilenmektedir (mide hastalıkları, asabi kolit rahatsızlıkları, koroner damar hastalıkları, depresyon ve panik ataklar v.s.). Meteorolojik değişiklikler insan vücudundaki su dengesini de negatif yönde etkiler.?" Prof. Dr. Koptagel İlgün, bahar yorgunluğunu tarif ederken üç gruba ayırıyor. Kronik yorgunluk sendromu, mutsuzluk yorgunluğu ve bahar yorgunluğu. Ona göre bu üç üç grup hastalık belirtilerini birbirlerine yakın birçok bulguları olmakla beraber birbirinden ayırmak gerekiyor. İlgün bu konuda birçok noktaya dikkat çekiyor: "Bir kişi fiziksel olarak yorgunluktan, tüm eklem ağrılarından ve yataktan yorgun kalkmaktan ya da gün içerisinde çabuk yorulduğundan bahsederken, bir başkası ruhsal ya da psikolojik yorgunluktan bahsedebilir. Yine vücudunda enerji azaldığından dolayı birçok aktiviteye katılma isteksizliği duyan kişilerin sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur. Eğer bir yorgunluk aylarca sürüyorsa, hatta yatak istirahatı ile de geçmiyorsa müzminleşmiş (kronik) bir yorgunluk hastalığından bahsedilebilir. Öyle yorgunum ki demekle seyredebilen yorgunluk halini, kronik yorgunluk sendromundan ayırmak gerekir." İster bahar yorgunluğu olsun ister diğer yorgunluk rahatsızlıkları olsun; yorgunluk birçok hastalık belirtilerini etkiler. Örneğin; Kas ağrıları, omuz, sırt ve boyun ağrıları. Yorgunlukla birlikte; konsantrasyon bozukluğu, neşesizlik, aşırı sinirlilik, hafıza zayıflaması ve uyku bozuklukları. Yorgunluk hareketsizliğiyle birlikte aşırı yeme problemi şişmanlık olur ve de o da birçok rahatsızlığı negatif olarak etkiler. Uyku ritmi bozukluğu; uykuya dalma güçlüğü bazen de aşırı uyuklama hali gibi. Baş ağrıları. Stres ve ruhsal gerginliğe bağlı olarak bağırsak ve mide rahatsızlıkları. Bahar mevsiminde mide ve oniki parmak ülseri olanlarda hastalık nüksleri daha çok görülebilir. Bağırsaklarda gaz, kabızlık ve ishal gibi düzensiz bağırsak hareketlerini beraberinde taşıyan, hassas bağırsak sendromu diye adlandırılan durum görülebilir. Baharda daha çok görülen ve diğer yorgunluk rahatsızlıklarını artıran durumlarını özetlersek Beslenme alışkanlığı bozuklukları bu duruma neden olabilir. Besinlerle yeterli miktarda vitamin, mineral alınmayan durumlarda yorgunluk tetiklenebilir. Tembel bir yaşam biçimi de yorgunluk sebebi olabilir. Tiroid bezinin çalışma düzensizlikleri özellikle bu bezin az çalışması yorgunluk belirtilerini artırır. Çünkü bu durumlarda hafıza zayıflaması, uyku eğilimi, adale ağrıları normalden fazla görülür. Birçok enfeksiyon hastalığı, mikroplar veya virüslerle meydana gelmiş olsun, yorgunluk belirtilerini artırırlar. Tansiyon, kalp hastalığı, alerji, nezle ve bazı ağrı kesici ilaçla beraberinde yorgunluk belirtilerini getirir. Tansiyonda sık sık inip çıkmalar, kan şekeri düşmeleri, gürültülü ortamlar, fazla sıcak ya da soğuk ortamlar, stresli iş ortamı, kirli hava gibi durumlar da yorgunluğa yol açabilir. Fazla kafein, yoğun sigara kullanımı, aşırı alkol ve madde alışkanlıkları da yorgunluk tetikleyen durumlardır. Bahar yorgunluğunun iş hayatına yansımasını Prof. Dr. Koptagel İlgün şöyle anlatıyor: ?Bahar yorgunluğu yaşayan kişilerin durumu iş yerlerine de yansıyabilir. Ayrıca iş yeri yorgunluğundan muzdarip olanların taşıdıkları stres oranınından dolayı hissettikleri bazı rahatsızlıklar da söz konusudur. Dinlenmek için süre ayırmayan ve yüksek aktivite ile çalışanlarda iş yeri yorgunluğu daha fazla görülür. Yoğun bir tempo ile çalışanların masalarında bile uygulayabilecekleri gevşeme, relaksiyon teknikleri uygulamaları faydalı olur. Olaylara iyimser ve olumlu bakmak yorgunluk giderici bir ilaç olabilir. Bahar yorgunluğu ve diğer yorgunluk durumlarında esas ve eşlik eden sebepleri belirleyip ona karşı önlem alınmalıdır. Eğer yorgunluk yaşayan kişilerde, durumu tetikleyici hastalıklar tespit edilirse onları önleyici tedaviye başvurulmalıdır. Kansızlık durumu varsa sebep belirlenip önlem alınabilirse yorgunlukta önlenmiş olur. Aile ve iş yerlerinde sosyal ve psikolojik problemler varsa, önlenmelidir." Yorgunluk sorunu olan hastalarda B ve C vitaminlerinden, magnezyum, potasyum ve çinko desteğinden de faydalanılıyor. Gevşeme egzersizlerinden yararlanılması da sıkça başvurulan bir yöntem. Meyve ve sebze ağırlıklı beslenmeye önem vermek, günlük içilen su miktarını 3 litre civarında tutmak, iyi ve kaliteli bir uyku düzenini sağlamak stresi azaltabilir. Sigara, alkol ve kafeinden uzak durmak gerekiyor. Yorgunluğu giderir ve rahatlatır düşüncesiyle aşırı alkole başvurmak yanlış kabul ediliyor. Yatarken alınan depresyon azaltan, uyku düzenleyen ve kas gevşeten ilaçlardan da yararlanılabilir.
ESRA ÖZÜBEK

 

Bahar sizi yormasın

 

 


Bahar aylarında insan metabolizmasında oluşan değişiklikler yorgunluğu da beraberinde getiriyor.
5 Nisan 2004 — Bahar yorgunluğu bir hastalık olarak tanımlanıyor ve önlem alınması gerekiyor. Önlem alınmazsa bahar yorgunluğu kronikleşebiliyor.

Kışın soğuk günleri yavaş yavaş yerini baharın neşesine ılıklığına bırakırken birçok kişide halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları, uyku isteği gibi ortak şikayetler gözleniyor. Bu yakınmaların çoğu bahar yorgunluğuna bağlanıyor.
Bu yorgunluğa bağlı olarak kalp ve romatizma hastalarında yakınmaların arttığını belirtiyor. Bahar yorgunluğu önlem alınmazsa kronik yorgunluk sendromuna da dönüşebiliyor.


HAVADAKİ ELEKTRİK ARTIYOR
Bahar mevsiminde havadaki elektrik yükü artıyor. Bu yükün iyonlar aracılığıyla taşındığı vurgulanmaktadır. Pozitif ve negatif değerde iki tür iyondan pozitif olanlar arttıkça vücuda zindelik getirir. Negatif yüklü iyonların artması ise yorgunluk, halsizlik ve gerginliklere neden olur. Havadaki elektrik yükü şehirlerde daha fazladır. Taşıtların havayı kirletmesi, sanayi atıkları, trafik keşmekeşi elektrik yükünü artırır.
Elektrik yükünün yoğunluğu, bahar mevsiminde sinir gerginliğini ve stresi tırmandırıyor. Bu durum, damarlardaki büzülmeyi artırıyor. Damarlardaki büzülme midede olursa ülsere bile neden olabiliyor. Uzmanlar, bahar mevsiminde sebze ve meyvelerin yanısıra bol sulu gıdaları da soframızdan eksik etmememiz gerektiğini söylüyorlar; çünkü meteorolojik değişiklikler yüzünden vücuttaki su oranında bozukluklar görülebiliyor.
Bahar yorgunluğunun etkilerinden kurtulmak mümkün. Eğer yakınmalar süreklilik kazanmışsa ve kendinizi her zaman halsiz ve bitkin hissediyorsanız, kronik yorgunluk ile karşı karşıyasınız demektir.
A TİPİ İNSANLAR ADAY

Eğer, yönetici kadrosunda çalışan sorumluluğu fazla olan biriyseniz, halsizlik, kırıklık, boğaz ve baş ağrılarıyla gelişen kronik yorgunluk sendromu sizin de kapınızı çalabilir. Kronik yorgunluk sendromu olan kişi, gözlerinin önünde beneklerin uçtuğunu, devamlı baş ağrısı ile birlikte sanki kerpetenle ensesinin sıkıldığı hissine kapıldığını söyler. Eklem ağrılarından yakınır. Bu kişilerin işteki konsantrasyonları bozulur. Eklem ağrıları, ruhsal sıkıntılar yakalarını bırakmaz.
Kronik yorgunluk sendromuna yakalanan kişilerin çoğunluğu yaptığı işten, çalışma ortamından ötürü devamlı duygularını, sıkıntılarını baskı altına alıyor. Bu şekilde yıllarca baskı altında kalan duygular, stres ve iş yoğunluğu sonucunda patlama noktasına geliyor.

MUTSUZLUK YORGUNLUĞU
Bahar yorgunluğu ve kronik yorgunluk dışında bir de “mutsuzluk yorgunluğu” denilen bir yorgunluk türü var. Kendini sürekli halsiz, isteksiz, yorgun hissedenler bu gruba giriyor. Söz konusu kişilerin yorgunluk hisleriyle mutsuzlukları arasında bağlantı olduğunu belirtiliyor. Mutsuzluk yorgunluğu, insanın psikolojisiyle çok yakından ilgilidir. Bu sorundan kurtulmak için öncelikle yaşamı sevmek, mutsuzlukların, hayal kırıklıklarının gelip geçici olduğuna inanmak gerekir. Söz konusu gruba giren kişilerde şikayetler bedensel bir rahatsızlıktan değil de, psikolojik sorunlardan kaynaklandığı için hastaların psikolojik tedavi görmesi gerekebilir.

KRONİK YORGUNLUKTAN KORUNUN
Kronik yorgunluğunuzun gerçek nedenini araştırın. Eğer sorun iş yoğunluğunuz ise çalışma temponuzu düşürün, monotonluk ise yaşamınızı renklendirecek uğraşlar bulun.
Kronik yorgunluğa karşı en iyi ilaç tatile çıkmaktır. İmkanlarınızı zorlayarak birkaç günlüğüne de olsa kent dışına kaçın.
Her gün sabahları aç karnına en az 5 dakika yürüyüş yapın. Ancak bu yürüyüşleri güneşli günlerde yapmaya özen gösterin.
Her sabah 10-15 dakika aç karnına jimnastik yapın. Ama vücudunuzu aşırı yormaktan da kaçının. Jimnastik yapacağınız odayı ciğerlerinize bol oksijen girmesi için bir süre havalandırmayı unutmayın.
Sofranızdan meyve ve sebzeyi eksik etmeyin. Sevmeseniz de mevsimin özelliğini taşıyan meyve ve sebzelerin bütün çeşitlerinden bol miktarda yiyin.


ÖNLEMLER
Baharda vücudun daha çok vitamin ve minerale ihtiyacı oluyor. Özellikle de B ve C vitaminleri ile potasyuma. B ve C vitaminleri sebze ve meyvelerde, potasyum da domates, patates ve kayısıda bol miktarda bulunuyor.
Günde 3 litre su için. Yemek yemeden ve yatmadan önce azar azar içerek vücudunuza ihtiyacı olan suyu sağlayın.
Uku ritmine dikkat edin. Rahat bir uyku için yatağa girmeden önce günlük bütün stres nedenlerinizi aklınızdan uzaklaştırın. Hoşunuza giden konuları düşünün veya hoşlandığınız bir film seyredin.
Alkol kullanıyorsanız, mümkün olduğunca azaltın. Çünkü yorgunluktan kurtulmak için alkole sarılmak çözümü zor problemleri ortaya çıkarabilir.
ntvmsnbc.com



 

 

Beyaz lahana mucizesi

 

 




Kadınların kabusu selülitleri üç haftalık kürle yok ediyor.
•Kış boyunca biriken fazla kilolarınızdan kurtulmanızı sağlıyor.
•Vücutta biriken toksinleri atıyor, kolon kanserini önlüyor.
•Kan dolaşımını düzenleyip, vücudumuzun canlanmasını sağlıyor.

Lahana ile vücudunuz canlansın
Sabahları uyanmakta güçlük çekiyor; bütün gün yorgun, uykusuz dolaşıyorsanız, nedensiz yere kendinizi mutsuz, bezgin hissediyor ve sık sık baş ağrıları çekiyorsanız, siz de bir bahar yorgunusunuz demektir.

Bunlara ek olarak eklem ağrıları da olabilir. Uzmanlar, baharın ilk günlerinde değişen hormon dengesi ve hava şartları yüzünden sık sık bu tür rahatsızlıklarla karşılaşabileceğinizi söylüyorlar.

Baharı, canlı bir şekilde atlatabilmenin çaresi ise, ucuz ve kolay bulunan bir sebzede...
Beyaz lahana.

Enerji veren, vücuttaki toksinleri atan, bağırsak kanserini önleyen, düşük kalorili beyaz lahan kürü, bahar yorgunluğundan kurtulmak açısından son derece yararlı.

Bunun yanı sıra uzmanlar, baharın güzelliklerini kaçırmamak için özellikle bitkisek kürlerin, sebze ağırlıklı beslenmenin ve egzersiz yapmanın önemli olduğunu vurguluyorlar.

Fito- biyokimya alanında çalışmalar yaparak bitkilerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, baharın, sağlıklı beslenerek ve birtakım kürler uygulayarak oldukça rahat atlatılabileceğini söylüyor.


Saraçoğlu, "Beyaz lahananın toksin atıcı ve arındırıcı bir özelliği var. Besinler ve soluduğumuz hava üzerinden aldığımız toksinler protein özelliklidir. Protein özellikli olmaları, bu toksinlerin yağda çözülmeleri anlamına gekir ki, bu da vücudumuzun yağ dokusunda depolanmalarına sebep olur" diyor.

Ayrıca, böbrek, karaciğer, akciğer bu tür toksinlerin depolandığı organlarımız arasında gelir. Bu toksinler suda çözülmediklerinden, idrar ve terleme yoluyla atılmaları söz konusu değil. İşte, bu noktada beyaz lahana kürü mükemmel bir çözüm getiriyor.

Bu sayede toksinler, idrar ve terleme yoluyla vücudumuzdan atılırlar. Beyaz lahana kürünü uygulayanlar daha üçüncü ve dördüncü günde, yağlı yağlı terlediklerini hissedeceklerdir. Bu durum vücutlarından toksinlerin atıldığını gösterir.

Bu kürü uygulayanlar, aynı zamanda dengeli ve sağlıklı bir zayıflama kürü de uygulamış olurlar.

Bahar yorgunluğunun Türkiye’de olduğu gibi dünyada da yaygın olduğunu söyleyen Saraçoğlusözlerini şöyle sürdürdü,

"Doğa, bahar mevsimine girerken yeniden uyanışını, filizlenerek, çiçek açarak adeta bir dirilişin canlılığını, dinamik bir tazeliği ve dinçliği sergiliyor. Doğa böylesine uyanırken, insanların önemli bir çoğunluğu üstelik tam bu dönemlerde yorgunluktan, halsizlikten, isteksizlikten ve ruhsal olarak da daha hassas olduklarından şikayetçiler."

Saraçoğlu ayrıca, "Bu şikayetlerini de 'bahar yorgunluğu'na bağlıyorlar. İnsanlar kış dönemlerinde daha fazla yağ ve şeker tükettiklerinden, hem sağlıksız beslenirler hem de kilo alırlar. Vücutta toksin birikiminin en fazla olduğu dönemler genelde kış aylarıdır. Çünkü, bu aylarda, yanan kalorifer ve sobaların atmosfere verdiği zehirli (toksin) gazları da solumaktayız" diyor.

Yorgunluğa çareler

•Bol bol temiz havada yürüyün. Hem zihin hem beden rahatlar.

•Meditasyon yapın, kendinizle baş başa kalın.

•Kendinize uğraş bulun, kurslara yazılın.

•Arkadaşlarınızla sosyal aktivitelere katılın.

•Program yapın. Bir günden bir beklentiniz olmalı. Bir beklentiniz olmazsa gün de size bir birşey vermez.

•Kendinizi bırakmayın, bakımlı olun.

•Sağlıklı beslenin. Sebze- meyve ağırlıklı beslenin. Özellikle yeşil sebzelere ağırlık verin. Bunlar enerji verirler. Şok rejimlerden uzak durun.

•İçgüdünüzü dinleyin. Yorgunsanız, biraz dinlenin. Ama abartmayın.

•Tartışmalardan uzak durun.

•'Benden geçti'laflarını bırakın.

•Olumlu düşünmeyi bir görev bilin. Olumsuz düşünürseniz, olumsuzlukları görür bulursunuz.


Doğanın güzelliklerini fark edin.

•Doğadan uzaklaşmayın. Kır gezileri yapın, parklarda yürüyün.

•İçinizdeki sesi dinleyin.

•Aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkın.

•Size negatif enerji veren, olumsuz insanlardan uzak durun. Çünkü mutsuzluk da bulaşıcıdır.


Lahana kürü

•Kaynamakta olan yarım litre suda 6- 7 adet beyaz lahana yaprağını, 10 dakika ağzı kapalı olarak hafif ateşte pişirin.

•Sabah ve akşam olmak üzere aç ve tok karına birer su bardağı için. Bu işleme toplam 5 gün devam edin.

•Bu kürü 5 gün uyguladıktan sonra 3 gün ara verin ve tekrar 5 gün uygulayın. Böylece 10 günlük kür tamamlanmış olur.

•Toksin atıcı ve bağırsak kanserini önleyici bu 10 günlük kürü, 1 yıl boyunca 3 ya da 4 kez yapmak en doğrusudur.

•10 günlük kür için kesinlikle ihtiyacınız olan miktarı bir defada değil, her gün taze olarak hazırlayın.

•Kan dolaşımını düzenlemek amaçlı kullanımda 3-4 adet beyaz lahana yaprağı, kaynamakta olan yarım litre suya atılır ve hafif ateşte ağzı kapalı olarak 15 dakika pişirilir.

Sabah ve akşam aç veya tok karına bir su bardağı içilir. Her 3 günde bir, 3 gün ara verilerek toplam 21 gün içilerek uygulanır. 3 aylık aradan sonra tekrar; her 3 günde bir, 3 gün ara verilerek, toplam 21 gün içilerek ikinci ve son kür tamamlanmış olur.

7 Derde 7 Reçete/Hürriyet Eki


 

 

ALERJİ

 

 

 

 
Çeşitli yollarla vücuda dışarıdan giren bazı yabancı maddelere karşı, organizmanın göstermiş olduğu tepkiye bağlı belirtiler. Bu tepki, normal insan vücudunda da vardır ve müdafayı sağlar. Alerji, aşırı bir tepki gösterme olayıdır. Bu aşırı tepkiyi gösteren bünyelere de Alerjik bünye denir.
Alerjiyi meydana getiren maddeler, ağız ve zerk etme yolu ile vücuda girebildikleri gibi. temas yoluyla da girebilirler.
* Ağız yolundan girerek alerji yapan belli başlı maddeler: Yumurta, balık, çilek, pastırma. sucuk, salam, tahin helvası, kaymak, süt ve sütlü besinler, çikolata gibi kakaolu besinler, kinin ve bazı ilaçlardır.
* Enjeksiyon (zerk) yoluyla girenler: Tetanos, difteri ve buna benzer koruyucu serumlar, tedavide kullanılan bazı ilaçlar (penisilin alerjisi gibi) ve böcek sokmalarıdır.
* Deri ve solunum yollarına temas ile alerji yapanlar: Bazı bitki özsuları, çam ağaçlarından damlayan terebentin maddesi. İlkbaharda meyve ağaçlarının çiçeklerinde bulunan sarı polen tozları ve hayvan tüyü.
Bunlardan başka alerjiye sebep olan maddeler veya amiller vardır. Meselâ, vücudun her hangi bir yerindeki bir mikrop veya parazit alerji yapabilir. Yine bazı kimselerde güneş ışınlarının alerjiye sebep olduğu bilinmektedir.
En çok rastlanan alerjiler, astım, ekzama, saman nezlesi ve ürtikerler olmakla birlikte, artık birçok şikayetler alerjiye bağlanmaktadır. İnsanlar, kendilerine iyi gelmeyen her şeye alerjileri oluğunu sanır. Ancak bugün alerjilerin gerçek sebepleri bilinmemektedir.
Derideki alerjiler çeşitlidir. Ekzama veya atopik dermatit sık görülür. Bu hastalık genellikle küçük çocuklarda deride kaşıntıya veya kabuklaşmaya sebep olur. Bu belirtiler özellikle yüzde, boyunda, kol ve bacakların eklem yerinde görülür. Alerji kaşıntılı, yer yer deride kabarıklık gösteren, üzeri kırınızı, hudutları düzensiz deri olayları şeklinde kendini belli etmektedir. Başka bir deri Alerji de ürtikerdir. Ürtiker; kabarık, ortası beyaz, çevresi kırınızı, plak şeklinde kalıntılı deri belirtileridir.
Kontak dermatif: Derinin Alerjiye yol açan maddeyle temas eden bölgelerinde görülen ve su toplayan kaşıntılı iltihaplanmalardır. Gözde Alerji belirtileri ise kaşınma kızarma ve göz yaşarmasıdır.
Alerjilerden en tehlikelisi anaflaksi denilen çeşididir ki, ölüme sebep olabilir. Solunum yolları tıkanır, tansiyon aniden düşer ve şok şeklindedir. Bu durumda ADRENALİN iğnesi vurulur.
Astım: Çeşitli Alerjik maddelerin teneffüsü ile ortaya çıkar. Alerjinin göğüsteki belirtisi kuru öksürük ve hırıltıdır. Astımlı hastalar nefes verirken hırıltı ses çıkarırlar. Çünkü hastanın bronşları daralmış durumdadır.
Bahar Nezlesi: İlkbaharda çiçek tozlarının burun iç yüzeyine teması ile olur. Burunda tıkanıklık, kaşıntı, hapşırma veya akma şeklinde kendini gösteren saman nezlesinde, nezleden farklı olarak akıntı uzun sürer. Serum verilmesinden sonra ortaya çıkan Alerjiye de serum hastalığı denir.
Tedavisi: Alerjik hadiselerin önlenmesinde, çeşitli yollar denenebilir. Kişi hangi maddeye karşı hassas ise, o madde ile temasını önlemek birinci yoldur. Kişinin hangi maddeye hassas olduğu Alerji testleriyle anlaşılır. Alerji yapan (alerjen) maddelerinin çözeltileri cilde zerk edilir. Ciltte hangi maddenin çözeltisi Alerji yapıyorsa, onun kişi için alerjen madde olduğu ortaya çıkar. Bu tespitten sonra doktor tarafından uygun tedaviye geçilir. Şok şeklindeki üzüntüler de, Alerjik bünyelerin Alerji olmasına sebep olur. Böyle durumlarda üzüntülü ortamdan uzaklaşmak en uygun tedavilerdendir. En çok kullanılan Alerji ilaçları antihistaminiklerdir. Bu antihistaminikler çok çeşitli olup, bir kişiye faydalı olan bir antihistaminik, diğer kişiye faydalı olmayabilir. Kalsiyumlu ilaçlar ve bilhassa kalsibronat, ültiker ve üzüntü ile ortaya çıkan alerjilere iyi gelmektedir. Kalsiyumlu ilacın yanına C. D ve B6 vitaminlerinin de verilmesi hassasiyeti azaltır. Doktor nezaretinde kortizonlu ilaçlar da kullanılabilir. Bu kortizonlu ilaçların dozunun (miktarının) uygun olarak alınması gerekir.
 

 

 

 

 

 

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL; HAZIRLANIŞI
Maydanoz, limon ve suyu 
karıştırıp blenderdan geçirin. 
Hazırladığınız bu karışımı
 sabah aç karnına kahvaltıdan 
15-20 dakika önce için. 15 gün 
boyunca her sabah düzenli
 olarak tüketin. İkinci günden 
itibaren kendinizi daha dinç ve
 zinde hissedeceksiniz.

 


 

 

 

 

 

 

Bugün 1 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol